Benim Hayal Defterim

TAM BUĞDAY EKMEĞİ

DSC_6912

    Tam buğday ekmeğini,  haftada en az iki kere pişiriyorum. Çok kolay bir uydurma tarif 🙂 Son yaptığımda evde süt yoktu, onun yerine Pınar’ın süt tozunu kullandım. (sakın coffe mate’le karıştırmayın!)  1 kap sıcağa yakın ılık suyu Kitchen Aid’in karıştırma kabına koydum.  Üzerine 1 tatlı kaşığı kuru maya ve 1,5 yemek kaşığı pekmez koyup, küçük bir balon çırpıcıyla mayayı eritene kadar çırptım. Sıcak bir yerde 10-15 dakika köpürmesini bekledim. Pekmezin asidik içeriğinden olsa gerek çok fazla köpürmüyor. 45 gr erimiş tereyağı, bir çay kaşığı tuz, 2 tepeleme tatlı kaşığı süt tozu ve 3 kap tam buğday ununu ekleyip, pedal uçla hamuru karıştırdım. Aynı kabın içinde ağzı kapalı olarak sıcak bir yerde 1 saat mayalandırdım.  Bekleme süresinin sonunda hamuru, hafifçe unladığım tezgahta pürüzsüz bir hal alana kadar yoğurdum. Kalınca bir oval yapıp üzerine bıçakla derin diagonal kesikler attım. Ekmeği küçük bir tepsiye koydum; tepsiyi temiz ve büyükçe bir poşetin içine. 2 saat daha mayalandı. 180 derecede 30-40 dakika pişirdim.

   Süt tozu yerine süt kullanacak olsaydım sıvı miktarı: 1/2 kap su + 1/2 kap süt olarak değişecekti.

Afiyet olsun.

   ♥  ♥ ♥ ♥……..∞

mutfak

mutfak

   Harika bir mutfak!    Evin geri kalanını çok merak ettim; ama fotoğrafın kaynağını bulamadım 🙁  Defne bu mutfağı çok beğendiğimi duysa ” Öf anneee hala Ayşegül kitaplarındasın” der valla. Yıllar önce evimizin pencerelerine ortasında kalp şeklinde delikler olan beyaz ahşap kepenkler yaptırmıştım.  Kepenkleri  takmaya gelen ustalara “Annem kendisini Ayşegül sanıyor” demiş. 🙂  Nasıl oldu da benim gibi sulugöz, romantik bir duygusaldan böyle realist bir çocuk oldu? Oysa hayalperestliğin, duygusallığın faydaları saymakla bitmez 🙂 Örneğin; hiç bitmeyen bir iyimserlik hali gibi…

   Son İstanbul seyahatimizde Beyoğlu Yapı Kredi yayınlarından Ayşegül serisinin elimde olmayanlarını tamamladım.  Ayşegül kitapları artık eskisi gibi değil. Mercel Marlier’in ölümünden sonra kitapların illustrasyonuna bir süre oğlu devam etmiş ki bu  kesinlikle fark ediliyor. Bir de yeni moda el yazısı zorunluluğu Ayşegül kitaplarına da yansımış. Kısaca elimdeki eskiler şimdi daha da değerli. Ne zaman moralim bozuk olsa, bir Ayşegül kitabı iyi gelir bana. Stendhal Sendromu 🙂 Hiç abartılı bir tanımlama değil. O kadar hayranım ki Marlier’in yeteneğine, evin her yeri Ayşegül eskizleriyle dolu. Yıllar boyunca çok geliştirdim Ayşegül çizme yeteneğimi 🙂

sonbahar

   Yeniden sonbahar.

   Yine yapraklar düşecek. Ben, ne zaman dans ederek etrafta dolaşan sararmış bir çınar yaprağı görsem;  Eren’in minicik elleri avucumun içinde, üzgün bir ifadeyle yüzüme bakıp, “ anne yapraklar neden yerinde kalmıyor? Onlar da ölüyorlar mı?” diye sorduğu o günü hatırlayacağım.

   Bütün yeşiller soluk bir sarıya bürünecek. Güne geveze kuşların cıvıltıları yerine, kepenklerin arasından geçen rüzgârın kızgın uğultusuyla uyanacağız. Güneş davetsiz bir misafir gibi sabah erkenden dolmayacak odamıza;  uzunca bir süre mesafeli bir ilişki olacak aramızda.

   Evimizin çatısındaki olukta yaşayan cıvıltılı aile, kışı bizimle gerçirmeye dayanacak mı  yoksa en baştan sürüye uyup kanat mı çırpacak  uzaklara?

   Göç yolu üzerinde evimiz. Bir iki aya kalmaz, karşıdaki evlerin çatıları yüzlerce kuşla dolacak: Guguk kuşları, serçeler, sığırcıklar, kırlangıçlar… Biraz dinlenip yola devam edecekler. Ben, bahçede dalmış bir şeylerle uğraşırken,  derinden gelen kanat sesleriyle şaşırıp kaldırıcağım kafamı göğe… İçimde çocukluktan kalma bir sevinçle “Yine gelin!” diye bağıracağım arkalarından binlerce kuşun.

   Çocukken göç sürülerini gördüğümde “anne kuşlar okuldan çıkmış ya da kuşların sineması dağılmış” deyişimi hatırlatacak annem o sırada yanımdaysa. Hava daha erken kararacak. Piyanonun tuşlarından yayılan melodiyle çılgınca yarışıp, beni kızdıran ağustos böcekleri susacaklar bir dahaki yaza kadar. Uzun yaz geceleri, yerini kısa kış gecelerine bırakacak. Bahçemiz, artık yılbaşı geçtiği için fişini çekip ışıklarını söndürdüğümüz, yeni yıl ağacımız gibi olacak bir dahaki bahara kadar.

   Artık bahçedeki ceviz ağacının kaç santim büyüdüğünden çok, Eren’in ödevlerindeki “Ali’nin boyu Mehmet’in boyundan 20 cm uzunsa…” diye başlayan problemlerin hesabını yapacağız beraber. Zorunluluklar düzenleyecek yaşantımızı; yeniden bahar, yaz olana kadar. Yatma saatleri, kılık kıyafet, boş zaman meşgaleleri hep belli kurala göre yapılacak.

   Önceleri yazın neşesi, sesleri, renkleri ve ışıltısından sonra hayat biraz siyah beyaz, biraz soğuk gelecek; ama zamanla buna da alışıp kışın neşesini bulup çıkaracağız diplerden, köşelerden yeniden. Tıpkı kazakları, hırkaları çıkardığımızda kaldırdığımız köşelerden unuttuğumuz bir kazak ya da hırkayı görünce sevindiğimiz gibi, şömineyi yakınca da sevineceğiz “bunu özlemişiz” deyip hayallere dalacağız alevlerin karşısında. Daha fazla beraber olacağım çocuklarımla.

    Eren uyumadan önce birbirimize kitap okumaya başlayacağız yeniden. Kuş sesi çıkarmaya, kuzu gibi meeeeelemeye kitaplardaki karakterleri oynamaya başlayacağım eskisi gibi. Hayallerimizi anlatacağız birbirimize. Sokakta, bisiklet üzerinde yorgun düşüp iki laf edemeden uyuduğu için bütün yaz hasret kaldığım oğluma kavuşucağım yeniden. Defne, akşam oldumu okulda ne olup bittiyse anlatacak bana. Ben tıpkı annemin beni dinlediği gibi sabırla dinleyeceğim onu. Arada bir kendimi tutamayıp “bizim zamanımızda…” diye başlayacağım o da “anne sizin zamanınız geçti” diye tıkayacak lafı ağzıma, gülüşüceğiz beraber.

   Gece, çatıya vuran yağmur damlalarının sesiyle kimbilir kaç kere uyanacağım uykumdan. Sonra kış gelecek, çocukluğumdan beri yılbaşı gecesi kar yağsın diye ettiğim duayı bir tek kelimesini bile değiştirmeden tekrarlayacağım yine. Kar her yere bembeyaz bir örtü gibi serildiğinde, -bir kış bebeği olmamdan mıdır nedir- mutluluktan içim pır pır edecek. Elimizde sıcacık tarçınlı bir salep, camdan seyredeceğiz usul usul yağan karı.  Sonra karın üzerindeki ayak izlerinin hangi hayvana ait olduğunu tartışacağız günlerce.

   Bir süre sonra bu defa da kıştan, soğuktan sıkılıp “yaz gelse artık” demeye başlayacağız. Çocuklar okul tatil olsun diye, biz postadan çıkan sarı zarftaki tohumları ekelim diye, baharı, yazı iple çekeceğiz. Yeni umutlarla hayat yeniden yeşerecek. Birbiri ardına kovaladığımız mevsimler gelip geçerken, hayatında geçip gitmekte olduğunu fark edip yavaşlatmaya çalışacağız zamanı; ama mevsimler yenilenirken duyduğumuz heyecan bastıracak takvimden eksilen günlerin, yılların hüznünü. Hayat yılların, mevsimlerin, ayların, günlerin ardı sıra akıp gidecek.

Elvan

BAYRAM TATİLİ

aspen river house by dj

    Romantik bayram tatili hayalim…

   Öyle ormanda yürüyüş yapmak gibi bir hayalim yok 🙂 Hayalim: Camın önünde elimde sıcak bir içecek, kıvırıp ayaklarımı rahat bir koltukta saatlerce seyretmek manzarayı. Çocuklar sakin :), şöninenin çıtırtısı, evin içinde tarçınlı portakallı bir koku, fonda kısık sesli piyanoda Nocturne  http://www.youtube.com/watch?v=x18Wxs9Ph64      Televizyon, telefon yok. Yemeklerin tamamı anne yemekleri, sadece sıcak çikolata soslu browniyi ekleyebilirim.

   Gerçek bayram tatili planım hiçte böyle değil 🙁 Yine hüzünlü bir İstanbul yolculuğu… Hüzünlü kısmı atlattıktan sonra bolca dinlenmem, enerji depolamam lazım. Zira dönüşte nefes almaya bile vakit bulamayacağım yeni bir sayfa açılacak hayatımda. Bu zor ama keyifli olacağını düşündüğüm yeni sayfayı, uzun uzun anlatacağım en kısa zamanda.

  Hepimize iyi bayramlar 🙂

 

TAM BUĞDAY EKMEĞİ

DSC_6905

   Çocukluğumun akvaryumundaki balıklara benzedim son haftalarda. Küçüktüm, balıklara her gün aynı yemi verdikçe ağabeyim, onlar için üzülür, annemin muhteşem krem karamelini ya da çikolatalı kekini yiyemedikleri için dertlenirdim. Çocukluk işte…

   Neredeyse her öğün üzerine labne ve erik reçeli sürülmüş tam buğdaylı, pekmezli ekmek ve bir bardak çayla beslenen bizim evin balığıyım son haftalarda 🙂 Erik reçeli kahvaltı soframın olmazsa olmazıydı bir de ev yapımı ekmeğin lezzeti eklenince harika bir ikili oldular. Aslında labne yerine tereyağını tercih etsem de çaresiz katlanıyorum labnenin düşük kalorili tadına 🙂

   İçinde pekmez, süt, tereyağı ve tam buğday unu olan harika bir kahvaltı ekmeği… Bazen uydurma tarifler çok daha güzel oluyor 🙂 Tarifini yazabilmem için her şeyi ölçmem lazım, önümüzdeki hafta…   

DSC_6903

NİCE YILLARA…

Bir çocukluk anıma dokundum dün. Umulmadık bir buluşma… Bir bir hatırladığım tatlar…

Defne’min doğum günü…

Yeni bir sayfanın bir adadaki ilk günü…

Büyük umutlar peşinde yorucu bir gün…

Bu kadar iyi insan bir araya geldi, tesadüfler belki tesadüf değil.  Karar vermek için bir kaç işarete ihtiyacım var; bunca işaret yetmiyormuş gibi 🙂

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.