Benim Hayal Defterim

Bir Savaşçının Yaşamı

516 sayfalık bir kitap insanın gözünü korkutur biraz ama Paulo Coelho’nun hayat hikayesi öylesine sarsıcı, öylesine çalkantılı ki insan elinden bırakamıyor kitabı. Paulo Coelho otobiyografisini yazmayı düşünmüş ancak hatalarını haklı çıkarmadan ve başarılarını abartmadan kendi hakkında yazmanın pek mümkün olmayacağına karar verip Fernando Morais’in yazarlığını kabul etmiş, üstelik açığa çıkmasını istemediğ şeylerin bile açığa çıkacağı riskini göze alarak. Zorlu bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmiş yazar. Elbette sıradan bir hayatı olmasını beklemiyordum ama “bu kadarı da çok fazla” dedim okurken.

Anne ve babasının zoruyla akıl hastanesine yatırılışı. “Şizoid eğilimli bir hasta” teşhisi, elektro şok tedavisi… Akıl hastanesinden babasına babalar gününü kutlamak için yazdığı mektupta,” Günaydın baba bu gün senin günün, ve sana ne bir şey verebiliyor ne de bir şey söyleyebiliyorum, çünkü sertleşmiş yüreğin sözcükleri duyamıyor. Artık aynı adam değilsin. Yüreğin yaşlandı, umutsuzluk kulaklarını sağır etti “  diye devam eden hüzünlü mektubu, uyuşturucuyla kat ettiği gençlik yılları, hippilik ve sonrasında karanlık güçlerle kurmaya çalıştığı yakın temas  sırasında yaşadığı  korkulu deneyimi, bu arada sürekli okuyarak ve yazarak beslediği ünlü bir yazar olma tutkusu.

Defalarca geri çevrilen yazıları bana “Kazananlar asla vazgeçmeyenlerdir” sözünü hatırlattı.

İki çok satar plakla süslediği müzik kariyeri, tutukluluk günleri, Ezoterizme duyduğu hiç dinmeyen merakı ve dünyada yavaş yavaş  tanınır bir yazar olmaya başlaması.  Bu arada dünya Paulo Coelho’nun önünde diz çökerken, Brezilyalı eleştirmenlerin küçümseyen eleştirileri, meğer Brezilya’da bir başkasının başarısı kişisel bir hakaret, surata patlatılan bir tokat gibi hissedilirmiş bunu ünlü Brezilyalı besteci  Tom Jobim söylemiş. Şaşırdım ne kadar da benziyoruz şu Brezilyalılara :))

Fransızlara özgü bir unvanla onurlandırılırken, Fransa kültür bakanı “Kitaplarınız iyi geliyor, çünkü onlar hayal kurma ve arayış arzumuzu artırıyor ve bu arayışa olan inancımızı güçlendiriyor.” diyerek çok doğru tanımlamış kitapların yarattığı etkiyi.

Frank Sinatra biyografisinden sonra okuduğum en doyurucu biyografiydi Fernando Morais’in yazdığı Paulo Coelho biyografisi.

Cath Kidston sipariş

Cath Kidston meraklısı giderek artıyor. Bir ara Tepe Home’da tabak ve fincandan oluşan çay takımları satıldı. Sanırım artık satmıyorlar. Sipariş konusunda yurt dışı olunca genelde bir soru işareti oluyor ama bir süre sonra insan buna alışıyor oturduğu yerden sipariş vermek çok zahmetsiz olduğundan tercih edilebilir hale geliyor.  Resimdeki ekose çantayı bayramdan önce sipariş etmiştim araya bayram girince çok uzadı. 1 ay bekledim daha sonra mail attım. Bir kaç gün içinde, paketin nerede takıldığını araştırıp gerekeni yapacaklarını belirten  cevap geldi. 1 hafta sonra paket elime ulaştı.

Önemli olan sipariş sonrasında verdikleri numarayı (order number) kaybetmemek. Aslında sipariş etmeden önce siteye girip register kısmından kayıt yaparsanız zaten hesabınıza girip ne zaman ne sipariş ettiğinizi, siparişinizin o anki durumunu ve sipariş numaranızı oradan görebilirsiniz. Kayıt olduğunuz zaman özel indirimleri haber veriyorlar.

Çiçekli çanta çok şirin ama çok küçük mini tote dedikleri kategoriye giriyor. Çantasında bir dünya taşıyanlar için kullanışlı değil.  Neyse ki benimki ziyan olmadı, 14 yaşındaki genç kızım için çok hoş bir çanta oldu 🙂

kitaplar olmasa

Eren’le Ulu Ağaç’ı okuduk beraber. Geceler boyu sürdü. Birlikte ulu ağacımızı büyüttük, o hayatı dimdik dikildiği yerden tanımaya çalışırken oradaydık. Yüzyıllar süren hayatına son darbeyi vurduğunda  elektrikli bir testere, gözlerimizden iki damla yaş süzüldü. Sincap olmasaydı ne olurdu Ulu Ağacın sonu?

Bu, hem yüzlerce yıl uzunlukta hem de birkaç günlük bir öykü. Bu, köklerden görülmüş ve dallar arasında yaşanmış dünyanın öyküsü. Ama en çok da sevginin ve umudun öyküsü. Yüreğiyle ve aklıyla konuşmayı bilen bir yazarın yalın, neşeli ve şefkat dolu anlatımıyla, tam da şu sıralar ihtiyaç duyduğumuz kitap.

Ulu Ağaç’ın çocukların doğal yaşamı  ve  çevre bilincini kavrayabilmelerinde duygulu ve keyifli  bir katkısı olacak bence.

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git Susanna Tamaro’nun okuduğum ilk kitabıydı çok etkilenmiştim. Büyülüdür satırları. Sade bir dille  birebir yaşatır kitaptaki duyguları okuyana.
Kitaplar olmasa ne olurdu? Ben saksıdaki bir çiçek olurdum herhalde :))

Renk şoku

Elie Saab’ın Renk Şoku adını verdiği  İlkbahar-Yaz 2012 Paris defilesini izledim baştan sona muhteşemdi.  Kırmızı halı kıyafetleri…

 

Style.com

steve jobs

Bu sabah işe gelirken radyoda  duydum Steve Jobs’ın ölüm haberini. Daha dün “Ağustos’ta 3 ay ömrü kaldığını söylemiş doktorlar daha iki ayı var” diye düşünmüştüm. Bir haftadır hayat hikayesini okuyordum. Sıradışı çocukluk,  hırs, merak, azim dibe vuruşlar, ihanet her şey var kitapta. 1970’lerden günümüze bilgisayar teknolojisinin neredeyse kronolojik denebilecek gelişimi, Steve Jobs’ın çağımızın en önemli endüstri  ikonlarından biri oluşuna giden zorlu yolu.

 

Jenerasyonumuzun en önemli CEO’larından birisiydi Steve Jobs. Apple,İpad, İphone, Disney-Pixar ortaklığı ve biz yetişkinlerin bile defalarca seyrettiği muhteşem animasyonlar: Toy Story, Finding Nemo, The İncredibles, Monster İnc…hayatımıza izini bırakmış, dünyayı değiştiren insanlardan birisi  Steve Jobs.

Bir başka Steve Jobs biyografisi daha geliyor. Çok satan Benjamin Franklin ve Albert Einstein biyografilerinin yazarı Walter Isaacson, Steve Jobs’la iş birliği içinde iddialı bir biyografi yazmış. 24 Ekim’de tüm dünya ile aynı anda kitapçılarda olacakmış. Sabırsızlıkla bekliyorum.

Apple sitesinde böyle duyurmuş dünyaya Steve Jobs’un ölümünü.

http://www.apple.com/stevejobs/

shortbread

 

Shortbread resimlerini ekose masa örtüsü üstünde çekseydim çok uygun olurdu.  Kurabiyeler İskoç örtü İskoç desenli:)) Yıllar önce yapmıştım bu tarifi çok çarpılmamışım belli ki, kesin bizim un kurabiyesi çok daha güzel diye düşünmüşümdür.   Yıllar sonra tarifi yeniden yapmamın sebebi  terra cotta kurabiye kalıplarımı denemek.  Kabarmayacak bir tarife ihtiyacım vardı.

Malzemeler:

  • 200 gr tereyağı
  • 2 kap un
  • 1/2 kap + 1 yemek kaşığı pudra şekeri
  • vanilya

Nasıl yaptım? Önce şeker ve yağı krema kıvamına gelene kadar çırptım. Sonra un ve vanilyayı ekledim. Aslında orjinal tariflerde vanilya kullanılmıyor ancak yoğun tereyağı tadını biraz baskılamak artı lezzetlendirmek için vanilya iyi gidiyor bence.  Hamuru hiç beklemeden açtım, kalıplarla kestim ve 190°’de 5-10 dakika pişirdim. Resimdeki gibi beyaz kalmaları gerekiyor. Tadı  güzeldi. Hazırlanması çok kolaydı. Doldurduk bir kutuya Eren okula götürüp arkadaşlarına dağıttı.♥ ♥ ♥

 

 

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.