Benim Hayal Defterim

BU HÜRRİYET HAZİN ŞEY YILDIZLARIN ALTINDA

Hiç bu kadar uzun süre boş bırakmamıştım  hayal defterimi.  Zor günler geçip gidiyor hayatımızdan; fırtanalı, hüzünlü günler. Elim varmıyor bir şeyler yapmaya, bir şeyler yazmaya bu aralar.

Çatımızın altında bir hüzün, dışarda  öfkeli bir fırtına.  Suskun ve yorgun ruhumuz.

Haksızlık bu!

Ne güzel söylemiş Nazım:  “Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.”

BİZİM KÜÇÜK ÇAPULCULAR

  Ben zaten tanıyordum bu çapulcuları; bizim evde bunlardan iki tane var 🙂  İlkeleri, prensipleri olan, entelektüel düzeyleri yüksek ama herşeyden daha önemlisi haksızlığa asla teslim olmayan, adalet duyguları keskin çocuklar bunlar. Yıllardır neler çektim ben bu küçük çapulculardan. Yeri geldi terbiye ettiler beni: “anne olman bana böyle söyleme hakkını vermez sana” dediğinde 7 yaşındaydı Eren. “Haklısın” deyip odama çıktım.  Yeri geldi okulda uğradığı bir haksızlığa beraber direndik Defne’yle. Bir Nisan günü okulunu değiştirdiğimde Defne 9 yaşındaydı. Fark etmemiştim o yıllarda; meğer haksızlığa boyun eğmemesi gerektiği mesajını almış o fevri bahar gününde.

  Bizim çapulcular dünyadan bihaber olmasınlar diye çok çabaladık. Yaşadığımız her sevince, her hüzne ortak ettik onları.  Köşe yazıları da okuduk beraber,  meraklı sorularına da uzun cevaplar verdik. Arada yoklama yaptık neyi ne kadar biliyorlar türünden. Daha anlamayacak kadar küçük oldukları yaşlarda, harika masallarla anlattı babamız dünyadaki gelişmeleri onlara; ben bile merakla kulak kabarttım “Bir zamanlar Bill Clinton adında bir Amerikan başkanı varmış” diye başlayıp anlattığı tarihsel komik masallara. “Darağacında Üç Fidan” kitabını başucumda görüp “Anne bu ne demek?” diye sorduğu bir gece, uzun uzun anlatmıştım Defne’ye Deniz’i.  Eline hiç kimsenin kanı bulaşmamış,  “Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!” diyen bu gençlerin  kanına nasıl girildiğini anlatmıştım ona. Hatta  birlikte ağlamıştık.

  Kuralları her zaman  tatlı bir dille, bazen altını çizdiğimiz satırlarla anlattık onlara. Zamane çocukları, koşulsuz bir itaatin haksızlığa uğramış, bir açıklamadan bile yoksun bırakılmış kırgınlıklarını,  içinde biriktirerek büyüyen çocukları değiller. Onlar her kuralın arkasında mantıklı bir açıklama arıyorlar.   Kızgınlıkla söylediğimiz hiçbir şey hedefe ulaşamıyor.

  Mucizeler zaman alıyor. Meğer harika bir nesil büyümüş sessizce. Müthiş bir mizah anlayışları, olabildiğince kıvrak bir zekaları var. Teknoloji onların önünde çoktan dize gelmiş  ama hepsinden önemlisi bizim kuşağın yokluğunda kıvrandığı özgüven bu indigo çocuklarda  akla zarar bir seviyeye ulaşmış.

  Gurur duydum ben ülkemin çapulcularıyla. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak anladım. Kaybettiğim ümitlerim Gezi Park’ında yeniden yeşermeye başladı.

Zor tutuyorum evde çapulcuları 🙂

ÇİLEKLİ PASTA

DSC_6619

En kolayından bir çilekli pasta, yüzyıllık bir tarif 🙂 

Kek:

  •   1 + 1/4 kap un
  • 110 gr terayağı
  • 3/4 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • oda sıcaklığında 2 büyük yumurta
  • 1 kap şeker
  • 1/2 kap süt

20 cm çapında iki yuvarlak kek kalıbını terayağı ile yağlayıp, tabanını yağlı kağıtla kapladım. Aynı büyüklükte iki kalıp yoksa diktörtgen bir kalıpta pişirip, piştikten sonra iki parçaya ayırabiliriz keki. Fırını 170 °C’ye ayarladım. Tereyağ ve şekeri  krema kıvamına gelene kadar çırptım. Yumurtaları ekledim. Sütü ve diğer malzemeyi de ekledikten sonra hamuru kalıplara böldüm. 20-30 dakika pişirdim.

Krema:

  • 200 ml soğuk krema
  • 2 tatlı kaşığı pudra şeker
  • 1/2 çay kaşığı vanilya

Derin bir porselen kapta krema ve şekeri kabarıp 2-3 misli olana kadar çırptım. Kek hazır olana kadar buzdolabında beklettim.

Çilek:

  • Yaklaşık 2 kap yıkanmış, ayıklanmış çilek
  • 1 tepeleme yemek kaşığı pudra şekeri

Çilekleri ve pudra şekeri iyice karıştırdım.

Kekler tamamen soğuduktan sonra keklerden birinin üzerine kremanın tamamını yaydım. Çilekleri kremanın üzerine eşit şekilde dağıttım. İkinci keki  çileklerin üzerine koydum. Pudra şekeri serptim, çileklerle süsleyip, hemen topladım çocukları masanın başına 🙂

DSC_6624

buzzzzyyyy

DSC_6694

Bu yazın takıntısı meyveli buzy ya da henüz milkshake havasına girmedik 🙂 İçim rahat,  içinde ne var acaba diye endişe etmeden, bir oturuşta 2-3 tane birden yemelerine itiraz etmiyorum.  Eren okul dönüşünde daha elini bile yıkamadan bir sandalye çekip dondurucudan bir buzy alıyor:)

DSC_6689

Bolca çileği blender’dan geçiriyorum hatta sonrasında bir de tel süzgeçten… Tazecik ev yapımı yoğurt ya da vanilyalı pudding, vanilya, şeker ve çilek hepsi bu. Çizgili buzy hem daha çekici  hem de daha lezzetli. Önce ilk katı koyuyorum kalıplara deepfreeze’de 15-20 dakika bekliyor, sonra ikinci kat ve yine aynı işlem…Üçüncü katı döktüğümde çubukları ya da sapları yerleştiriyorum ve en az 2-3 saat dondurucuda kalıyorlar. Kalıp yoksa, tek kullanımlık plastik bardak kullanabilirsiniz. Bu arada hazır dondurmaların çubuklarını biriktirmek işe yarar 🙂

Defne’m beni anlatmış resimlerle…

   Sabah, alt kattan gelen seslerle uyandım. Çocuklarım nefis bir kahvaltı sofrası hazırlamışlar benim için. Fonda annelerine teşekkür eden dört genç adamın güzel sesi, yanaklarımda öpücük izleri, kucağımda hediyeler….Dönen başım yüzünden o güzel sofranın tadına varamadım belki ama şükrettim Tanrı’ya bu gün için, telefonlada olsa annemin anneler gününü kutlayabildiğim için.

de

Defne’m harika resimlerle anlatmış annesini 🙂 Aslında biraz kafam karıştı kraliçeler yan gelip yatmaz mıydı? Neyse, sen de bizim kraliçemizsin annecim 🙂

DSC_6701

 Tamam sen koşmazdın belki ama  harika yüzerdin gençliğinde. Babam, “Esther Williams” derdi sana 🙂

DSC_6717

İş mutfak becerilerine gelince ben, senin yanında olsam olsam bir aşçı yamağı olurum 🙂

bu

Sen benim gibi Guns’N Roses dinlemezsin biliyorum ama  harika bir müzik zevkin vardır senin de. Dean Martin’in kadife sesine bayılırsın mesela 🙂

DSC_6713

Annecim sen de benim moda ikonumdun. Siyah dantel ayakkabılarını, dantel eldivenlerini şimdi artık Defne saklıyor dolabında.

fön

Seni bigudilerle gördüğümü hiç hatırlamıyorum 🙂

Anneler günün kutlu olsun annecim.

Teşekkürler Defne’m harika bir anneler günü hediyesi verdin bana ♥ ♥ ♥ ♥…….∞

Maş

DSC_6638

Maş fasülyesi, son ayların en değerli keşfi benim için 🙂 Kolesterolü ve kan basıncını düşürüyor,  kanserli hücrelerin çoğalmasını yavaşlatan protease inhibitörü içeriyor, içeriğindeki izoflovan sayesinde hormonal dengenin korunmasında etkili, glisemik indeksinin düşük olması nedeniyle kan şekerini düzenliyor, zengin bir protein kaynağı…….

Maş, hem kolay pişmesi hem de sevimli görüntüsüyle en  favori tahılım bu aralar. Geceden ıslatılırsa 20-25 dakikalık haşlama yeterli oluyor. Islatmadan da kolayca pişiriliyor.

DSC_6631

Bol bol taze nane, maydanoz, dereotu, hardal otu, taze soğanın yeşil kısımları, salatalık….. Yeşil ne varsa. Sosunu, 1 diş sarımsak,  nar ekşisi ve sızma zeytinyağı ile hazırlıyorum.

Nefis bir yaz salatası ya da protein ve vitamin yüklü bir diyet öğünü…

SPRİNG İN LONDON

DSC_3922

Londra’da aristokrat bahar…

DSC_3926

Oxford Street’te bir çiçekçi.

DSC_3927

Buketler, teşhir o kadar zarif ve zevkliydi ki…

DSC_3947

Sabahın erken bir saatinde, Covent Garden’da  bir Cath Kidston

DSC_3953

Çantasının içinde arkeolojik kazı yapan kadın ben miyim ?

DSC_3954

Covent Garden ve Marylebone’daki Cath Kidston’lar Londra’nın en güzelleri. Türkiye’de ne çok Cath Kidston meraklısı varmış şaşırdım doğrusu.  İngiliz gülleri ve Victorian romantizmi yüzünden her şey 🙂

DSC_3993

Freddie Mercury hayranı sevgili eşimle nereye gitsek, Queen’i hatırlatacak bir şeyle karşılaşırız. Bu kez yer Londra ve bir müzikaldi. Bu heykelin orjinali Montrö Gölü kıyısında.

DSC_3998

Gene Kelly, Debbie Reynolds…  Kim bilir kaç kez izledim siyah beyaz filmini; ama müzikal bambaşka bir keyifti.

DSC_4000

Christian Louboutine’in 20. yılı Selfridges vitrinlerinde kutlanıyordu.

DSC_4009

London Bridge is  falling down, falling down, falling down

DSC_4061

Big Ben ve buralarda yaşayan Mr and Mrs Brown; İngilizce öğrendiğimiz ilk yılların unutulmaz kahramanları.

Untitled

Londra’da Le Cordon Bleu. Hiç çekinmeden camına burnumu dayayıp, içerde olup biteni seyrettim uzun uzun. Karşılıklı gülüştük.

ELMA ŞEKERİ

1

   Elma şekeri, benim için anne şekeri…. Çocukluğumun en tatlı anısı,en renkli, en kırmızı görüntüsü; tezgahın üzerinde duran pırıl pırıl elma şekerleri. Sadece o mu?  Okulun kapısında satılan,  annemin ifadesiyle ” nerede ne şartlarda hazırlandığı belli olmayan ” macunları yemeyelim diye kendi elleriyle yaptığı renkli macunlar, güllü lokumlar… Daha neler neler… Bizim evden çıkan kokular kapının önünden gelip geçen herkesi çekerdi.

Elma şekeri yapmak, çok kolay aslında, sadece bizim çocukluğumuzdaki kadar popüler değil son yıllarda..

  6-8 adet sert ve tatlı elmayı üzerindeki mumsu katman gidene kadar iyice yıkadım ve kuruladım. Saplarını çıkarttım. Saplarının yerine birer tatlı çatalı batırdım. Bir tepsiyi sıvı yağla hafifçe yağladım. Çukur ve derin bir sos kabına 2 kap şeker ve 1 kap su koyup kaynattım. Şekerli karışım kaynayınca 1 tatlı kaşığı limon suyu ve 1/2 çay kaşığı toz kırmızı boya ekledim ve iyice karıştırdım. Termometre 280°C’yi gösterene kadar kaynattım. (Eğer termometreniz yoksa, soğuk bir bardak suya arada bir  bir damla damlatın. Ne zaman o damla suyun içinde sert bir top halini alırsa şeker hazır demektir.)  Ocağı kapattım. Elmaları birer birer  şekerin  içinde döndürerek her yerinin  şekerle kaplanmasını sağladım. Yağladığım tepside donmaya bıraktım.

Çocuklar için hazırladığımız her türlü partide, onların en çok ilgilerini çeken şey elma şekeri.

FONDÜ

DSC_6585

Çikolata fondü, bütün aileyi masa başına toplayan en eğlenceli tatlı. Benim, Eren’e teşekkür etme yollarımdan birisi  🙂 Bir teşekkürün yeterli olmayacağını hisettiğim, o keyifli memnuniyet anlarında ” istediğin bir şeyi yaparak seni mutlu etmek istiyorum, söyle ne yapayım?” sorusunun çilek mevsimi cevabı 🙂  Bu sorunun cevabı  mevsimsel olarak değişir: Çilek aylarında fondü, yaz sıcağında milk shake, sonbahar ve kış aylarında muzlu kek ya da donut olur Eren’in cevabı.

DSC_6584

Pazar akşam üstü dördümüz toplandık masanın başına, güle oynaya, ağzımız burnumuz çikolata içinde keyifle yedik çikolataya batmış çileği, keki, muzu. Çikolata fondü için: 160 gr çikolatayı benmari’de erittim. 150 ml ılık kremayı erimiş çikolataya ilave edip iyice karıştırdım. En son 1-2 yemek kaşığı Grand Marnier’i  ekleyip karışımı fondü kabına aktardım. Altta yanan mum, çikolatalı karışımın katılaşmasını engelliyor. Muzları kararmasın diye son anda doğradım. Kek, her hangi bir vanilyalı kek olabilir. Ben, küçücük bir kaba tarifsiz, ölçüsüz yapıverdim harika oldu.

DSC_6579

Çikolata fondü için,  küçük porselen bir fondü takımına ihtiyaç var.  Fondü seti artık  Türkiye’de satılıyor. Peynir fondü setleri daha büyük, genelde metal oluyor. Çikolata fondü için porselen ve daha küçük setler uygun. Bir fondü setiyle hem çikolata fondü, hem de peynir fondü yapmak mümkün olabilir ama uygun olmaz; çünkü çikolata fondü yemek sonrası tadımlık bir tatlı, peynir fondü ise neredeyse hafif bir öğün.

En kısa zamanda Gravyer peyniri olmadan da çok keyifli bir peynir fondü yapılabileceğini gösteren bir tarif yazacağım.

♥ ♥ ♥ ♥……….∞

rod stewart

   Hayatımın bir dönemi kapanış hazırlıkları yaparken, yeni bir dönemi bir an önce açılmak için heyecanlı bir bekleyiş içinde duraksız çalışıyor. Hüzün, mutluluk, heyecan her şey o kadar birbirine girdi ki…. Kafamdaki karmaşaya kulaklarımı tıkamam için baskı yapıyor kalbim. Aklım ve  kalbim elele verip bedenimi korumaya aldılar galiba 🙂 Yıllardır bana türlü oyunlar oynayan bu ikili,   didişip durmanın bir işe yaramadığını anlayıp birlikte hareket etmeye karar verdiler sonunda; oysa  düşünmem, hesaplar kitaplar yapmam gerek. Birinin iyimserliğine, diğerinin kurnazlığına bu kadar ihtiyacım varken nedir bu boşvermiş iyimserlik?

   Küçük mentorum beni de, hayatımı da değiştirdi. 15 yaşındaki kızımın umursamazlığını ödünç alıp, her şeyi akışına bıraktım. Hem de  mutlu bir teslimiyet içinde. Böylesi daha iyi galiba…Eski ben olsaydım  uykusuz gecelerin sabahlarını bulurdum son günlerde.

-Anne evrene kulak ver, iyi düşün iyi olsun. Hiç bir şey tesadüf değil.

Sabah küçük mentorumun telkinleriyle bindim arabaya. Yine de kafamda  onlarca soru yol alırken, radyoda  Rod Stewart’ın sesini duyar duymaz,   beynime doluşan kalabalığı bir kenara itip kulak verdim şarkının sözlerine.

Let’s don’t worry about the future or nothin’ else

’cause just like the music’s sayin’ you gotta take chances

Go ahead just do it and trust yourself

Şaka mı bu? Lise yıllarından beri hayranı olduğum, neredeyse bütün şarkılarını ezbere bildiğim, serseri görünüşlü iyi kalpli adam evrenin sesi olsun.  Yok artık bu kadarı da fazla!  Bir sürü şarkı çaldı radyoda  duymadım bile…

There’s a soul in the city

Saying everything’s gonna be all right

İyi düşün iyi olsun. Her şey güzel olacak.

They wish us luck but they think we’re just dreaming

Let’s prove them wrong baby

’cause you know what luck is luck is believing you’re lucky

That’s all and showing just a little bit of faith

Yaşımız kaç olursa olsun, içimizde hep çocukluktan beri süre gelen bir masal vardır ya, hani bazen saçma sapan şeylere bile inanırsınız sırf bu masal yüzünden. Bana vefa borcunu  evrenin sesi olarak ödedi Rod Stewart 🙂 Daha kısa bir süre önce çocuklara Baby Jane’i ezberletmiş ve hatta arabada dört bir ağızdan bağıra bağıra söyletmişken.

Her şey iyi olacak.  Şans, ona inananlar için var.

Bazen bir şarkı nelere sebep oluyor değil mi?

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.