Benim Hayal Defterim

DİYET

    Her Pazartesi sabahı başlayıp, her Cuma akşamı sona eren şey nedir? Tabii ki Diyet :))  Eskiden olsa bu cümlede “her”ler olmazdı. Genelde Mart başında başlar, Mayıs ayına istediğim kiloya düşmüş olarak girerdim, ama dedimya o eskidendi. Son yıllarda her Pazartesi diyet, her Cuma akşamı tatlı, pasta, börek…  Evde iki çift dikkatli göz altında yaşadığında insan fazla koyuveremiyor kendini; oğlum nazikçe ” annecim hani sen bir diyete başlayacaktın o ne zaman olacak?” diye sorduğunda, kızım, ikinci dilimi almaya ya da ikinci tabağı koymaya kalktığımda “sakınnn anne” diyerek beni uyardığında, kendime geliyorum.

Bazen de diyet olmasa da, adına “yediklerime dikkat ediyorum” dediğimiz şeyi  yapıyoruz Defne’yle birlikte. Kilo aldığını düşündüğünde, asla rejim değil sadece biraz abur cuburdan uzak, daha dikkatli beslendiği zamanlarda ona eşlik etmek ikimiz içinde daha kolaylaştırıyor her şeyi. İşte o günlerden birinde Defne fotoğraftaki harika tabağı hazırladı bizim için.

Sabahtan Teriyaki ve soya sosla marine ettiği tavuklara, ızgaraya koymadan önce birazda acı sos eklemiş, hem yumuşacık hem de inanılmaz lezzetliydi tavuklar. Kabakları küp küp doğrayıp zeytinyağında, ama harlı ateşte soteledikten sonra bol maydanoz eklemiş ve tabii tuz karabiber….. Kızımın elinden yemek yemek, hem de böyle hoş bir sunumla diyete gerek kalmadan eritti beni :))

Benim evimde,  hayatın kadınsı detaylarını paylaştığım bir genç kızım var artık. İşten eve yorgun döndüğümde, güneşli mutfağımızda buluşup, onun hazırladığı güzel bir çay sofrasında birlikte keyifli sohpetler ettiğimiz 15 yaşında bir kız arkadaşım var :)))

Gölün Kıyısında

Gölün Kıyısında, Kanada’da geçen hüzünlü ama umutlu bir öykü. Luke yaşadıkları kasabada bir ilki gerçekleştirir ve öğretmenlik okulunu  kazanır. Başka bir şehire okumaya gidecek olan oğulları için alışverişe çıkan anne ve baba yolda geçirdikleri bir kaza sonucunda hayatlarını kaybeder ve  dört kardeşi zorluklar ve mücadeleyle dolu bir hayatın içinde bırakırlar. Gerçekleşmeyen hayaller, hiç bitmeyen umutlar…. 

Dört kardeşin zorlu yaşam mücadelesi, bana bir kez daha hatırlattı; hayat her zaman hayal ettiğimiz gibi sürdürmüyor akışını. Hiç ummadığımız bir yola sapıveriyor bazen;gerçekleşmeyen hayaller, hiç beklemediğimiz süprizler…

“Çocukların pek az zaman mefhumu vardır….. Yarın sonsuzdur ve yıllar göz açıp kapayıncaya kadar geçer gider.”

Kitaplarda tıpkı tarifler gibi benim için; nasıl denediğim tarifler içinde kayda değer olanları paylaşıyorsam, kitaplar söz konusu olduğundada aynı şey, tadı damağımda kalan kitapları paylaşıyorum:))

Patlıcanlı Penne

Patlıcanlı penne, bizim evde en sevilen makarna türü. 2-3 patlıcanı alacalı soyup küp küp doğradıktan sonra tuzlu suda 30 dakika bekletiyorum, iyice sıkıp harlı ateşte pembeleşene kadar kızartıyorum, bol kağıt havlu serdiğim tabağa alıp yağının süzülmesini sağlıyorum. 

Makarnayı al dente pişiriyorum. Bu tarife bizim alışık olduğumuz çok pişmiş makarna kesinlikle uygun değil, bu arada al dente makarnanın glisemik indeksi çok pişmiş makarnaya göre daha düşük.  Domates sosu için, yarım çay bardağı rafine zeytin yağı, 2-3 diş ince kıyılmış sarımsak, 400 gr’lık soyulmuş domates konservesi, tuz ve yaklaşık bir kahve fincanı ince doğranmış fesleğen kullanıyorum.   

Sosu, en son aşamada tüm malzemeyi karıştırdığımda patlıcanların ezilmeyeceği kadar geniş bir tencerede pişiriyorum. Zeytinyağı ısınınca sarımsakları atıp kokusu çıkana kadar soteliyorum, asla kızarmalarına izin vermiyorum çünkü tadı değişiyor. Soyulmuş domates konservesinin tamamını ekliyorum ve ezici ile domatesleri eziyorum, tuzunu ilave edip, ağzı kapalı olarak 10-15 dakika kısık ateşte pişiriyorum.

Sos ve makarnayı karıştırdıktan sonra  patlıcan ve fesleğeni ekliyorum tekrar hafifçe karıştırıyorum. Servis yaparken üzerine taze karabiber çekiyorum,  parmesan rendeliyorum birde taze fesleğen yapraklarıyla süsleyince harika bir ana yemek oluyor.

Patlıcanlı penne’nin olmazsa olmazları; taze fesleğen, parmesan ve soyulmuş domates konservesi. Soyulmuş domates konservesi hem çok daha renkli hem de çok yoğun oluyor. Natura Verde en sevdiğim marka.

♥ ♥ ♥ ♥…….∞

Erikli Franjipan Tart

Tart ve pay yapmayı çok seviyorum çünkü sınırsız seçenek var.  Çeşit çeşit meyveler, sebzeler, peynirler, fındık, fıstık, ceviz, çikolata, baharatlar……

  Kırmızı Anjelika erikler çocuklara ekşi geldi yemediler, son kullanma tarihine bakılırsa 3 günlük ömrü kalmış yarım kutu krem peynir, biraz krema, azıcık marzipan bir araya geldiler, hem görüntü hem lezzet harika oldu. Hamurunada 2-3 kaşık badem unu kattım nefis bir franjipan tart oldu.

“Pay ve tart arasında ne fark var?” diye sordu benim meraklı oğlum.

– Ne zor bir soru!

Genelde tart her şekilde oluyor; kare, yuvarlak , dikdörtgen. Pay yuvarlak oluyor, bazen üzerini örten ikinci bir hamur oluyor, çoğunlukla kenarı dalgalı oluyor. Pay daha derin tart daha ince oluyor. Pay veya tart diye ayırmıyorum ama kiş hamuru yaparken farklı bir yöntem kullanıyorum. Kestiğimde ufalanıyor kişin hamuru. Hamur ve malzeme arasındaki sert ayrım kalktığında kiş, yemek sofrasında başlangıç olarak yanında yeşilliklerle ikram edilebilir bir hâle geliyor.

– Üfff kafam karıştı. Elmalı pay hep kapalı olmazmı?

-Peki ıspanaklı pay niye açık?

– Neyseki son 10-15 yıldır ıspanaklı paya ıspanaklı kiş der olduk. Annemin şahane ıspanaklı payı nasıl olduysa son yıllarda ıspanaklı kiş oluverdi.:))

 

Seramik Ev

    Kendi zevkiyle yarattığı güzel evini, meraklarıyla süslemiş bizim halamız. Paylaşmak istedim, başkalarından gördüklerimizden değilde kendi zevkimizle yapıldığında bir iş ne kadar özgün oluyor. Üstelik çokta keyifli oluyor yaşamak.

Portmanto üzerindeki pano harika.  Mikki Senkarik‘in  “Whispering Arches” adlı resmini  beğenmiş, tek tek seramiklerin ve resmin tamamının boyutuna karar verip,  uygulamayı yapmaları için Artwork on Tile‘a  sipariş vermiş halamız. http://www.artworkontile.com Resmin seramikler üzerine uygulanması ve İstanbul’a gelişi toplam 3-4 hafta sürmüş. Şaşkınım Amerika’dan buraya bu seramikler hiç kırılmadan nasıl geldi?

Ocağın üzerindek pano ayrı hikaye. Bir gün Yıldız  Porselen’in atölyesini gezerken bakmış ki, zamanın meclis başkanı için Royal Albert’ın Old Country Rose modeline benzer bir porselen yemek takımı yapıyorlar. Hemen araştırmış ve kendisi için de bir şeyler yapmaya ikna etmiş sanatçıları. Kayınvalidemin Mani di Fata dergilerinden birisinde görüp beğendiği bu kaneviçeyi götürmüş ve aynısını yaptırmış hatta panonun köşesinde yapan sanatçını imzası var. Seramikleri duvara yapıştıran usta, keşke  fayansların arasına derz yapmasaymış :((

Davlumbazın üzerindeki insan figürleri ve evler Lemax‘tan. Halamız torunu için bir köy oluşturmaya çalışıyor; tek tek, bazen ebay’den, bazen amazon’dan satın alıyor bu figürleri. Eğer iyi bir koleksiyonere denk gelirse, orjinal kutusunda yepyeni parçaları pazarlıkla daha da uygun bir fiyata alabiliyormuş. Ocağın sağındaki kuzine, dökme demirden ve istersek içinde ateş yakabilip üzerinde minik tencerelerde yemek pişirilebilecek bir evcilik parçası :)))

Dolabın üzerindeki Cottage evler Lenox‘un artık üretimden kalkmış Snow White and Seven Dwarfs serisi. Hepsini tek tek ebay’den toplamış.

Dolabın üzerindeki seramik saklama kavanozları,  Fratelli Mari‘nin Colli Umbri serisi. Tek tek bakıldığında oldukça pahallı ama İlkin abla sıkı bir pazarlıkla daha uygun bir fiyata almış. Eh buda bir nevi koleksiyonerlik ve elbette ucuz bir iş değildir koleksiyonerlik.

Dolap kapağındaki gelincikli manzara  “Tuscan Poppy Villa” Joanne Morris‘in. Artwork on Tile yapmış, iyi bir usta kapak üzerine yerleştirmiş.

Özenle, emekle yapılmış  “Masal Ev”

Welsh Kek

Welsh kek,   Gallilerin yüzyıllar öncesine dayanan geleneksel bir tarifi.    Temel bir yöntem etrafında değişik malzemelerle her defasında farklı bir lezzet yaratabileceğimiz, en önemlisi fırın çalıştırma fikrinin bile ortamdaki ısıyı artırdığı bu sıcak günlerde ocakta bir tava üzerinde pişiriliveren nefis bir tarif. 

 Welsh kek  tariflerinin çoğunda üzüm, tarçın hatta bazen portakal kabuğu ve muskat var.   Ben sadesini daha çok seviyorum.

Dün ilk kez ölçü kullanarak yaptım. 80 gr soğuk tereyağını mikserin bıçaklı kısmına attım, 1 + 1/2 kap unla birlikte çektim. Elimin ısısı tereyağını eritmediği için, un miktarı fazla olduğu için hamur ekmek kırıntısı görünümünü aldı. 1/3 kap tozşekeri, 1/3 çay kaşığı karbonat, 1/2 çay kaşığı kabartma tozu ve 1 çay kaşığı vanilyayı  ekledim, 2-3 saniye daha çalıştırdım mikseri. Başka bir yerde 1/3 kap soğuk süt ve 1 yumurtayı çırptım,  mikser çalışırken hamura ekledim. Süt yumurta karışımı hamurla karışır karışmaz mikseri kapattım. Burada amacım hamur içindeki minik tereyağı parçalarının erimeden kalması.

Hemen bir buzdolabı poşetine koyduğum hamuru, buzdolabında 1 saat dinlendirdim ve böylece tekrar soğumasını sağladım. Hafifçe unladığım tezgâhta, 1 cm kalınlığında açıp 8-10 cm çapında yuvarlaklar kestim. Teflon tavada, çok kısık ateşte iki tarafınıda pişirdim, pudra şekeri serptim ve mutlu son :))

kırmızı

Çin’de, kırmızı mutluluğun ve içsel zenginliğin rengi. Kırmızının iyi şansı çektiğine inanıyorlar.

Benim kırmızı sevgimin böyle bir gerekçesi yok :))

Sadece, sevimli, sıcak ve canlı bir renk..

Dekorasyonda en kolay renklerden birisi.

Kırmızı aksesuar bulmakla ilgili bir sıkıntımız olsa bile, yılbaşında mutlaka çözeriz :)))

Benim kırmızı mutfağım…

Kırmızı halım, çaydanlığım, kaşıklarım, kepçelerim…. kırmızı aşkım.

Eren’in odasının kırmızıları, şimdi sandalyenin üzerinde kırmızı-beyaz pötikare yastık var, daha da kızardı odası :))

Fotoğraflar: Country Living

Ev makarnası

   Çocuklar ev yapımı makarnanın tadını  bir kere aldıklarında, artık pakette makarna o kadar tatsız geliyor ki, söylenip duruyorlar yerken. Sevgili Osman ve Tarkan bana bu makarna askısını yaptıklarından beri daha kolay oldu evde makarna yapmak; durmadan gelip gidip yapışmasınlar diye makarnaları çevirmek derdinden kurtulduğum gibi, makarnalar kurusun diye kocaman bir masayıda işgal etmiyorum artık.

Eser ağbicim, 15 yıldır makarna makinasını ne zaman elime alsam, bana kendi makinanı hediye ettiğin o akşamı hatırlıyorum. O yıllarda Türkiye’de bırak böyle şeyleri, doğru dürüst kek pasta kalıbı bile satılmazdı. Neler yaptım ben bu makinayla: Fettucine, tagliatelli, tortelini, ravioli….

Son yaptığımda 4 yumurta kullandım, 1 tatlı kaşığı tuz koydum aldığı kadar da un…. Oldukça sert bir hamur oluyor, hatta yoğururken ağrıdı ellerim. :((   1 saat dinlendirdim hamuru, sonra  makarna makinamla açtım ve kestim. Askıda 4-5 gün kuruttum.  4 yumurtalı tarifle, 4 kişilik bir aile için iki seferlik makarna çıkıyor. Bazen makarna makinasını kullanmıyorum, büyük bir merdane ile 1-2 mm kalınlığında açıp, bolca unlayıp rulo yapıyorum, kenarı düz bir bıçakla  1-1,5 cm kalınlığında kesiyorum.  Bu kalınlıkta olduğunda ismi  Pappardella oluyor :)) Temiz bir örtü üzerinde bir kaç gün kurutuyorum, hatta bazen aynı gün 1-2 saat içinde pişiriyorum. Ev yapımı makarna asla paket makarna muamellesi görmüyor, hele iyi bir sosla yapılırsa hiç tartışmasız “Ana Yemek”.

Ananas ve Krema

  Meyveli pastalar sözkonusu olduğunda, çoğunluk çilekli ve frambuazlı pastayı tercih eder. Oysa şeftalili ya da  ananaslı pasta güzel bir kremayla yapıldığında rafine bir lezzettir. “Peaches and Cream”…..

    Ankara’da yaşayanlar bilir, eskiden bir Tuna Pastanesi vardı, müthiş pastalar yaparlardı; milföy pastaları, fransız kremalı şeftalili pastaları olağan üstü olurdu. Kremaları, kekleri farklı farklı olduğundan, şimdiki gibi hepsi tek elden çıkmışcasına aynı lezzette olmazdı. Tuna Pastanesi yıllar önce kapandı. Aslında bir dönem kapandı. Çocukluğumun doğum günü pastacısı, ben genç bir kız olduğumda Türk Hava Yolları Ofis’i oluverdi. :(((  Oysa ne unutulmaz anısı vardı bende.  10. doğum günümü kutladığımız günün sabahında bademcik ameliyatı olmuş ben ve Tuna pastanesinden alınmış bir lokma bile yiyimediğim harika görünüşlü frambuazlı pasta. Yıllarca ne kadar frambuazlı pasta yediysem de o gün yiyemediğim pastanın ruhumda yarattığı derin boşluğu dolduramadım :)))

Bardaktaki ananaslı pasta, bana Tuna Pastenesinin pastalarını hatırlattı. Kapağı bile olamayan  ikinci el yemek kitaplarımdan birisinde vardı bu tarif “better than sex” komik bir isim bir pasta için. Valla hiç suçum yok, tamamen tesadüf, evde ananas vardı, bir de ne yapsam dediğim bir kek….. Böylece karar verdim yapmaya. Sonuç ne diye sormayın sakın :))))

En altta ananas suyu ile hafifçe ıslatılmış sade vanilyalı kek, üzerinde bir yuvarlak dilim ananas, krem patiseri ve en üstte iyi çırpılmış  bol havalı bir krema….

Fotoğraflardaki kaşık, 100 yıldan fazla mazisi olan,  aile yadigarı bir takımın kaşığı. Anneanemin annesinden kalma.  Kimbilir ne çok hikayesi vardır . ♥ ♥ ♥ ♥………………∞ 

Senin Doğum Günün Bu Gün

Yaşasaydın, bu gün mutlaka beraber kutlardık doğum gününü.

Bazen hayal ediyorum, nasıl olurdu 40’lı yaşların? Güzel gözlerinin kenarındaki çizgiler etkilemezdi duru güzelliğini, kumral saçlarında mutlaka beyazlar olurdu ya da beyaz tenine kızıl saç çok yakışırdı. Güzel ellerin hâlâ ipek gibi olurmuydu? Zaman sessiz sakinliğini değiştirirmiydi acaba? Hiç yükseltmediğin sesin bağırmayı öğrenirmiydi kızdıklarına, yoksa eskisi gibi içindemi biriktirirdin acıları hüzünleri? Yaşasaydın, bu 15 yılda değişirmiydin birazcıkta olsa, yaşadıkların güçlendirirmiydi seni? Şimdi olsaydı yinede o kadar üzülürmüydün, kırabilirmiydi kalbini  onca acımasızlık, haksızlık? Bu soruların cevabını hiç alamayacak olduğumu biliyorum sadece merak ediyorum.

Biliyormusun bazen çok özlüyorum seni, uzun uzun düşünmek, tekrar hatırlamak istiyorum. Her doğum gününde gözlerimi kapatıp, kıvrılıp bir köşeye canladırıyorum o günleri. Çocukluk günlerimiz ne kadar güldürüyorsa beni, yetişkin bir kadın olduğun yılların görüntüleri o kadar ağlatıyor.  Ben daha çok  okul dönüşü birbirimize koşup anlattığımız ilk aşkları, denediğimiz ilk tarifleri, gelinlik provalarını, aseton kokulu sohpetlerimizi hayal ediyorum.

Şimdi hayatta olsaydın,  kesin şu an Dukan Diyeti yapıyor olurdun,  yeni aldığım kotu dener sana dar gelirse bana kızardın, sohpet konularımız farklı olurdu belki ama eminim yanında kendimi en rahat ,en mutlu hisettiğim insanlardan biri olurdun yine.  Defne’ye benim çocukluğumu anlatırdın.  Bak bir şeyden adım gibi eminim Defne seni çok severdi.

Ben her şeyden çok severdim seni, sen gözlerimden anlardın mutluluğumu, hüznümü, sevincimi. Canımı acıtacak tek bir cümle dökülmezdi dudaklarından, severdin sen de beni eskisinden daha çok.

Bu gün eve giderken bir pasta alacağım, akşam üzerine bir mum dikip tek başıma üfleyeceğim.  Sen bir dilek tut.

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.