Benim Hayal Defterim

SEBZELİ NOODLE

Sebzeli noodle hafif ve sağlıklı bir yaz yemeği. Bu tarifi yaz başında yazsam iyi olurdu ama neyseki yaz sebzelerini tüketmek için halâ 1-2 haftamız var.

Makarna ve Çinli noodle arasındaki farkları ve benzerlikleri  merak edenler olabilir. Aslında oldukça farklılar; bunu pişmemiş haliyle elinize aldığınızda ya da yerken kolayca hissediyorsunuz.  Muhtemelen noodle’ da bol yumurta var,  un ve durum dışında farklı tahıl unları ya da nişastaları var.

Noodle’ı ilk kez bir Thai restoranda deniz mahsüllü olarak yemiştim. Üstelik mutfağa girip çekik gözlü aşçının harlı ateş üstünde vog içindeki deniz ürünlerine, etrafa alevler saçarak nasıl taklalar attırdığını hayranlıkla izlemiştim :))  Deneye deneye takla attırma konusunda bu gün ben de iyi bir noktaya geldiğimi söyleyebilirim :))

Bir paket noodle için (İnstant Egg Noodle marka noodle hemen hemen bütün marketlerin makarna reyonlarında satılıyor) 2 kabak, 2 kırmızı biber ve 2 havuç kullandım. Sebzeleri  resimdeki gibi jülyen doğradım.  Noodle’ı paket üzerinde yazan talimata uygun olarak pişirdim desem doğru olmaz. Sanırım hiç okumadım :))) Noodle makarna gibi fazla pişirilmiyor. Al dente diye tabir edilen şekilde hafif diri pişiriliyor.  Noodle az tuzlu kaynayan su içinde pişedururken, ben,  vogun içine 1/2 çay  bardağı (küçük çay bardağı) rafine zeytinyağı koydum ocağın altını açtım. Yağ kızar kızmaz, ince ince doğradığım 3 diş sarımsağı attım. Sarımsakların kokusu çıktıktan 5-10 saniye sonra sebzeleri attım ve harlı ateşte sebzeleri 5-10 dakika pişirdim. Sebzeler çok pişerse özellikle kabak ezilip dağılıyor. Sebzeler hafifçe piştikten sonra 1 çay bardağı soya sos ekledim. Taze zencefil rendelenebilir. Ben, zencefili az rendeliyorum toplam bir tatlı kaşığını geçmeyecek kadar hatta bazen hiç koymuyorum. Sebzeler soya sosla 3-4 dakika daha piştikten sonra pişirip süzdüğüm noodle’ı sebzelere ekledim. 5-6 kez altüst ettikten sonra sebzeli noodle servise hazır hale geldi.

Bizim evin 15 yaşındaki füzyon ustası küçük aşçısı, marinatlar konusundaki uzmanlığını tamamladığından beri, ne zaman et pişirecek olsam bir iki gün önceden eti kendisine teslim ediyorum. Küçük usta,  sebzeli noodle’ın ve teriyaki soslu bonfilenin iyi bir ikili olduğuna karar verdiğinden beri de ne zaman sebzeli noodle yapsak yanına teriyaki soslu bonfile pişiriyoruz.   :))

Önemli uyarı: Sebzeli noodle tarifinde asla tuz kullanmıyoruz.


ünlü mutfaklar

 

Sharon ve Ozzy Osbourne

Brooke Shields

Diane Keaton

Ellen De Generes

Hank Azaria

Lance Armstrong

Kelsey Grammer, Dr Frasier

Meg Ryan

Ralph Lauren

Ralp Lauren’ın mutfağına çok şaşırdım.  Giyimde, dekorasyonda hatta mağazalarının dekorasyonunda bile o kadar  İngiliz klasizmini çağrıştıran detaylar kullanır ki, şaşırdım bu kadar modern bir mutfağa… Benim favorilerim  Sharon ve Ozzy Ozbourne ve Kelsey grammer’in mutfağı..

Fotoğraflar: Elle Decor, AD

TAHİNLİ KURABİYE

   Filiz, bizim laboratuvarın en sevilen hastalarından birisi.  Nasıl sevilmez? Her geldiğinde, evde pişirdiği güzel şeylerden bize de getirir. Hele aşure ayı geldimi, hepimiz Filiz’in yolunu gözleriz. Değişik tatlar ustası Filiz, son geldiğinde tahinli kurabiye ve haşhaşlı nefis bir tatlı getirmişti. Tahinli kurabiyesinin tarifini aldım ve hemen yaptım. Bir daha yaparmıyım?  kocaman bir HAYIR! O kadar güzel ki, insan kendini tutamayıp yedikçe yiyiyor. Yedikçe de “ben ne yapıyorum, durmam lâzım bu tam bir kalori bombası” diyor. Ama boşuna.  Durum böyle olunca, en iyisi ya çok kalabalık bir misafire yapmak, ki böylece misafir gittiğinde geriye hiçbir şey kalmaz, ya da hiç yapmamak :)))

Bu kolay ve harika kurabiyelerin malzemesi:

1 çay bardağı pudra şekeri

1 çay bardağı tahin

1 çay bardağı sıvı yağ

4 çay bardağı un

1 paket kabartma tozu

2 çay kaşığı tarçın

Üzerine sepmek için ekstra pudra şekeri

Önce yağ, tahin ve pudra şekerini iyice karıştırdım. Un, tarçın ve kabarttma tozunu birlikte eledim. Tahinli karışıma ekledim. İyice yoğurdum. Oda sıcaklığında dinlendirme ya da buzdolabında bekletme gibi zaman alan adımlar yok bu tarifte. Hamur hazır olur olmaz hemen şekillendirmeye başladım.  Kabuklu fındık büyüklüğünde toplar yapıp, önceden 170°C’ye ısıttığım fırında hafifçe pembeleşene kadar pişirdim. Ilınınca üzerine pudra şekeri serptim.

  Neden bu kadar küçük, daha büyük yapsak olmaz mı?

Olmuyor, çünkü elinizle bölmeye ya da ısırmaya kalktığınız anda un ufak olup dağılıveriyor.

Bu kurabiyenin bir başka güzel yanı, ağzı sıkıca kapalı bir kurabiye kavanozunda, lezzeti hiç değişmeksizin  1 ay bekleyebilmesi.

Ellerine sağlık Filiz   ♥ ♥ ♥ ♥………..∞

Mario Buatta

Mario Buatta, Amerika’nın en ünlü dekoratörlerinden birisi. Parsons School of Design’dan mezun olmuş.

Bir ressamın tablosu gibi gelişmeli bir evin dekorasyonu: bir kaç dokunuş bu gün, bir kaçı yarın ve geri kalanı o ana kadar yarattığınız ruh sizi nereye götürürse….. Bu tanımlaması ne kadar doğru. Eksikler yavaş yavaş, zaman içinde tamamlandığında  daha emin, daha iyi detaylarla dekore edilmiş oluyor evler, odalar.

Renkli ve cesur. “Hem ekose, hem çiçek deseni aynı anda kullanılmaz” çok duydum bu eleştiriyi. Bizim bakış açımız halâ çok geleneksel. Tek düze ruhsuz dekorasyon örnekleriyle dolu evlerimiz.

 

Mario Buatta, dekorasyona bakışını şu cümleyle tanımlamış. ” Dekore edilmemiş görüntü” Her şey karışabilir: modernle, klasik,  romantik desenle geometrik desen…… Böylece bir showroom görüntüsü olmayan odalar, evler…

English Country House klasizmi, Mario Buatta’nın 50 yılı aşkın bir süredir esinlendiği dekorasyon tarzı.

Çizgili, ekose ve çiçekli hepsi aynı odada…

“Müşterilerime birer sahne yaratmak isterim. Bu yüzden aktörleri iyi tanırım ki sahneyle bütünleşsinler”

Mariah Carey, Henri Ford II, Malcolm Forbes, Billy Joel  ünlü müşterilerinden bir kaçı. Beyaz sarayın konuk evi Blair House’un yeniden dekorasyonunu,  New York Lincoln Center’da yer alan Metropolitan Opera House’ın yönetim ofislerinin dekorasyonunu yapmış.

Mario Buatta, “Renklerin, desenleri ve dokuları karıştırmanın ustası.” diye tanımlanmış dergilerde.

İkinci yatak odası ve bu mavi oda benim favorilerim…

“İnsanlar evlerini hayatları boyunca üç kere dekore ederler: İlki evlendiklerinde ya da kendi evlerini aldıklarında. İkincisi çocukları büyüdüğünde daha iyi eşyalarla. Üçüncü ve sonuncusunu 60 yaşından  sonra bütün hayatları boyunca hayal ettikleri şekilde” Mario Buatta

Hepplewhite ve Chippendale mobilyalar en sevdiği parçalar. Özellikle sandalyeler. Tepe Home son yıllarda Hepplewhite ve Chippendale takımlar satmaya başladı.

Fotoğraflar: House Beautiful ve AD

Elmalı Strudel

Elmalı strudel (Apfel Strudel), Avusturya’nın geleneksel tatlısı. Habsburg  İmparatorluğu döneminde popüler olmuş. Osmanlı’nın baklavasından esinlenerek yapıldığı yazıyor yemek kitaplarında.

80’li yılların sonlarında Octoberfest’de yemiştim ilk kez elmalı strudeli. İlkler hiç unutulmaz ya yıllarca ne kadar çok elmalı strudel yediysemde ilki gibi olmadı.

Elmalı strudel ve Avusturya, komik bir anı…… Bir pastanede strudel yedim, o kadar beğendim ki dışarı çıkınca dönüp pastanenin adına baktım  yine gelirim diye. Vitrin camında kocaman Konditorei yazısını görünce tamam dedim pastanenin adı konditorei. Sonra her sokakta, her caddede bir konditorei görünce, konditorei’nin Almanca pastane demek olduğunu anladım :))))

Cafe Berliner, Ahenk Sokak  Çankaya. Başka bir  elmalı strudel macerası.

Benim strudel denemelerim her defasında başarılı oldu, keyifli oldu. Biraz uzun, belki biraz da zahmetli ama eğer strudeli bilen birileri için yapıyorsanız tüm zahmete değecek kadar önemlidir ev yapımı ince hamurlu strudel.

Bu gün Can için yaptım elmalı strudeli. Yapım aşamasını çok iyi fotoğraflayamadım ama çok iyi anlatacağım. Önce resimlerini paylaşayım sonra tarifi yazarım uzun uzun. Bazen kafam karışıyor, yapmayımı yoksa fotoğrafını çekmeyimi daha çok seviyorum?

YAZIN PEŞİNE TAKILIP GİTTİ: BİR KIŞ, BİR İLKBAHAR…..

   Hayatımda ilk kez sonbahar gelmesin istedim bu yıl. Yılların çok hızlı geçtiğine üzülüp, ağırdan almaya karar verdim koca yazı. “Artık kış gelsin diye dua etmeyeceğim” dedim kendi kendime. Oysa  Sonbahar ağaç dallarında sallanmaya başladımı, sabah serinliği yüzüme vurdumu, hele gökyüzü gri mavi oldumu nasıl da sevinirdim.

   Bu sene sonbahar gelsin istemedim. Teyzemin, sessiz sedasız yazın peşine takılıp, bu dünyayı terk edeceğini önceden bilmiş gibi istemedim yazın bitmesini. Yazın son günlerinden birinde, 89 yılın yazını,kışını, baharını,sonbaharını alıp gitti teyzem. Dün bir rüya gördüm, anneannem ve dedem teyzeme hoş geldine gitmek için bir gün geçmesini beklemişler. İlk gün şaşkındır, yorgundur, üzgündür diye.  Sabah uyanınca hatırladım rüyamı “ hiç beklemeyin hemen gidin özlemiştir sizi en çok da çocuklarını, yalnız bırakmayın teyzemi” dedim.

   Seni çok özleyeceğim teyzem. Çocuklarımı bile şaşkına çeviren onbinlerce öpücüklerini, inci ojeli zarif ellerini, her şeyini çok özleyeceğim. “Seni çok seviyorum” diyen sesini hiç unutmamacasına özleyeceğim. Bostancı Tren istasyonunda beni karşıladığın o yazı,  anneannemin evinde, hayatının belkide en üzgün kışında elele oturup TV izlediğimiz akşamları, onlarca misafire hazırladığın güzel sofraları, Adalara bakan o evdeki seni, sana yazdığım mektupların üzerine adres yazarken  hep karıştırdığım, Çatal Çeşme Durağı,Taşlı Çeşme Sokak adresinde yaşayan teyzemi hiç unutmayacağım. Dün liseyi bitirdiğim yıl bana Amerika’dan getirdiğin Lalique kolyemi çıkardım sakladığım kutudan. Sildim, parlattım. Onu ilk taktığımda mutlu olduğum kadar mutlu oldum avucumda tutarken. Seçtiğin her şey de tıpkı senin gibi zarif olurdu teyzem.

   Seni son gördüğümde, artık hayatın yüzüne bile bakmak istemediğini fark edip üzülmüştüm. Dün bir haber aldım. Kızımın okulunda okuyan 17 yaşında gencecik bir delikanlı hayata veda etti. Daha doğru dürüst aşık olmadan, baba olamadan, 20’li yaşlarını bile göremeden, heycanları, umutları, aşkları avuçlarının içinde, hayatının kısacık hikayesi sona erdi. işte o zaman senin için üzülmekten vazgeçtim, o genç delikanlının annesini düşünüp, senin onun yaşadığı acıyı iki kere yaşadığını hatırlayıp, acıların dindi diye sevindim teyzem. Kendi adıma üzüntüm sürsede…

Bütün özlediklerine kavuşmuş olmanı  yürekten diliyorum teyzecim.   Yorgun bedenin, bıkkın yüreğin için sonsuz bir huzur diliyorum …

 Seni çok seviyorum.

 

 

Tout Sweet Patisserie

Yiğit,  Union Square’deki Macy’s’in 3. katında ilk pastanesini 8 Eylül’de açıyor. Çok heycanlı biliyorum. Onunla nasıl gurur duyuyorum anlatamam. Adım adım takip ediyorum onu. İşler yoluna girsin, biraz dinlensin “tarif” diye tutturacağım. Annesi bana arada nefis tarifler gönderiyor. Bütün yaz Eren’e Yiğit’in çocukluk favorisi muzlu, çilekli smoothie’sini yaptım.

Melissa ve Yiğit, tatlı anlar….

5. Element tatlısı :)))) Kolay değilmiş….

Ekler, waffle, brioche, “Tout Sweet”çikolatalı pasta, Tesla tart….

Yolun açık olsun Yiğit’cim ♥ ♥ ♥ ♥………∞

Fotoğraflar: sf.eater.com

 

Bayram Tatları

   Bayram sabahı, oğlumla mutfakta her yerimiz un içinde, vanilya kokusu sinmiş yanaklarımızı birbirine yapıştırıp dans ettik. Tabii ciddi bir boy farkımız olması sıkıntılı olabilirdi ama üstesinden geldik; o parmaklarının ucunda yükseldi ben dizlerimi büktüm, Charles Aznavour Mes emmerdes’i söyledi bizim için. Anne oğul dans ettik. “Hiç unutmayalım bu günü ” diye söz verdik birbirimize. 

   Bu arada neler neler yaptık; biscotti, patatesli nefis poğaçalar,  damla çikolatalı, yulaflı kurabiyeler  ve elmalı strudel. Resimde görüldüğü gibi biscotti biraz fazla pişti ama hemen bir bahane buldum bu duruma. Biscotti ne demek? twice-baked yani iki kere pişmiş demek :)) Bu biscottilerin neredeyse tamamı kuşlara bayram yemeği oldu. Çünkü ben başta olmak üzere kimse beğenmedi. Kızdım kendime. Kanalları gezerken rastladığım bir yemek programından aldığım, asimilasyon maduru İtalyan asıllı biscotti  tarifine malzeme ve zaman harcadığım için. Oysa benim kitaplarımda ne güzel tarifler var. Bu hafta sonu mutlaka harika bir biscotti yapacağım.  Patatesli poğaçalar sevgili Ayşe’nin tarifi, ondan izin alıp bu tarifi bir yayınlasam, bir daha başka tuzlu tarifi aramazsınız. Elmalı strudel çok kolay, ancak adım adım fotoğraflamam gerekir iyi anlatabilmek için.  Çok yakında………. :))

Imam Bayildi (The Priest Fainted)

Imam Bayildi is one of the most well-known Turkish “Zeytinyagli” Olive Oil Dishes. In the orginal recipe, fried eggplant stuffed with tomato, onion, garlic and parsley, baked in the oven  and served cold.

My version of Imam Bayildi is lighter and easier than the original one.

Ingredients:

4 medium-sized  eggplants

3-4 cloves garlic, chopped

2 lbs  tomatoes, blanched, peeled and coarsely chopped

1/2 cup   chopped parsley

1 large onion, chopped

1/4 cup, plus 2 tablespoons olive oil

1 teaspoon caster sugar

Fresh ground pepper to taste

1/2 teaspoon salt

Preparation:

Preheat oven to 425° F

Peel eggplants leaving lenghtwise stripes,  cut  in to 1-inch  cubes, soak in salted water for 30 minutes, then drain and dry them.

Using a large pan over medium high heat, sauté onions and garlic  in 1/4 cup olive oil until they begin to soften, about 5 minutes. Add tomatoes and parsley, season with  salt, pepper  and sugar.  Reduce heat to low and simmer, covered, stirring ocasionally about 15 minutes.

While sauce is simmiring,  place eggplants in a bowl with the 2 tablespoons of olive oil, toss until the eggplant cubes are well coated. Transfer the eggplants to a large sized oven-proof pan and spread out in to one layer. Roast in the oven for about 15 minutes or until  browned slightly.

Remove the pan from the oven.  Place the roasted eggplants  in the  baking  dish, spread tomato sauce evenly to cover the eggplants.

Bake uncovered for 20-30 minutes, until golden brown and bubbly.  Remove from oven

Serve cold and sprinkle with  fresh parsley before serving

Why did the priest faint? You’ll see :))

Türkçe tarifi yazmayım, herkesin nasılsa alışık olduğu bir İmam bayıldı tarifi vardır. Aslında bu tarif  klasik tariften farklı; patlıcanları yağda kızartmak  yerine fırında kızartıyorum. Light İmam bayıldı :)))

Yaşasın Bayram!

   Yaşasın bayram!  Yeni kıyafetler, bol çikolata şeker, bayram harçlığı, mis kokulu odalar, harika sofralar, dantelli mendiller,  anneannemin nefis yemekleri,  üstüne dedemin kaymaklı ekmek kadayıfı, kalabalık sofralar, içimi sevinçle dolduran sevgi sözcükleri…..    Çocukluğumun bayramları.

    Arife günü temizlenmiş mis kokulu evimizde,  akşam her kes sırayla banyo yapar, beyaz çarşaflı yataklarımızda dualar ederek, içimizde bin heyecan uykuya dalardık.  Çorabından pabuçlarına kadar hazırlanmış yepyeni bayram giysileri, başucumuzda bizimle birlikte sabah olmasını sabırsızlıkla beklerdi. Bütün bir hafta bulmak için türlü denemeler yapıp, bir türlü gizli yerini bulmayı başaramadığımız torbadaki bayram çikolataları nihayet şekerliğe konmuş olurdu  sabah uyandığımızda. Annemin mutfağına sinmiş olurdu 3-4 gün süren bayram hazırlığının vanilyalı kokusu; kurabiyeler, pastalar, bazen gül kokan lokumlar, ev yapımı kestane şekerleri, çikolatalar…  Bayram sabahı özenle hazırlanmış bir sofrada, törensel bir karşılama yapardık bayrama. Sonra hediye mendiller, bayram harçlığı, dantelli çoraplar, halıda kayan rugan ayakkabılarım …..

    Evcilik oynuyormuşuz hissine kapıldığımız bayram ziyaretleri; bir saat önce onlar sizde, iki saat sonra siz onlarda. Uslu uslu bir köşede oturan çocuklar, çikolata ikram edildiğinde gözler annede şekerliğe uzatılan ürkek eller,   kulağımızda çınlayan anne tembihi “ sakın hiçbir şeyden birden fazla almayın çok sevdiğiniz bir şey olursa ben evde yaparım” Doğrusu hiçbir şeyin ikincisini istemedim, hiç kimse annem gibi yapamaz gibi gelirdi bana. Hiç tahamülü yoktu annemin arsızlığa, babamın yalana. Sofrada kalan son lokmaya kimse elini uzatmazdı, o hep nezaket lokması olarak çöpü boylardı. Bayram harçlıklarımız, bizim çocuklarımıza verdiğimiz kadar çok olmazdı asla. Olsa olsa şeker, çikolata, mantar alırdı ya da yaklaşmakta olan özel bir gün için,  hepimizde başka başka türleri olan kumbaralarımıza girerdi.

     Geçenlerde babamla o günleri andık,  koca apartmanda kimse kimseyle bırakın kavgayı, dargınlık yaşamadan yaşar giderdik.  “Kaybettik değerlerimizi” dedik.  Kimseye rahatsızlık vermemek,  hoşgörülü olmak, sevmek ve saymak  üzerine kurduğumuz değerlerimizi kaybettik. Çocukluğum bayramlarından sadece dört güzel şey kaldı bana; annem, babam  ve iki kardeşim.  Annem ve babam deniz manzaralı balkonlarında bayram yemeklerini yerken, boş sandalyelere eski bayramlardan kalan çocuk sesleri bol, kalabalık anıları oturtup, eski  sofraların özlemiyle hüzünlenecekler,  ya da içlerinde bir ümit, birimiz süpriz yaparmıyız diye balkonda oturup yola bakacaklar. Kardeşim başka  bir ülkede bayram sofrasında oturken,  çocukluğumuzun bayram sofralarını anacak.  En şanslıları benim.  Çocukluğumun bayramlarından kalan şu dört  güzel şeyden birine,  ağbime güzel bir bayram sofrası hazırlayacağım bu bayram.

İyi bayramlar hepimize….

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.