Benim Hayal Defterim

Brandy Soslu Elmalı Kek

Ilık yediğimizde asla bir dilimle yetinemediğimiz  harika bir tat. Tereyağ, krema ve elma tadının birlikteliği çok lezzetli yapıyor bu keki.

Kek Malzemesi:

  • 125 gr tereyağ
  • 1/2 kap toz şeker
  • 2 yumurta
  • 1 kap un
  • 3 yemek kaşığı süt
  • 3 orta boy elma
  • 4-5 yemek kaşığı kayısı marmelatı yada taneli reçelinin suyu
  • 1 paket kabartma tozu

25-30 cm çapındaki kalıbı yağladım, dibini yağlı kağıtla kapladım. Fırının ısısını 180°’ye ayarladım. Derin bir kapta  tereyağ ve şekeri mikserle 3-4 dakika çırptım. Yumurtaları teker teker ekledim. Elenmiş 1 kap un ve sütü de kattıktan sonra iyice karıştırdım. Kalıba boşalttım, kaşıkla yaydım ve üzerini düzelttim. Önceden soyup dilimlediğim elmaları resimdeki gibi dizdim  ve üzerlerine fırçayla marmelat  sürdüm. Önceden ısıtılmış fırında 30-40 dakika pişirdim.

Kek pişerken sosu hazırladım.

Sos Malzemesi:

  • 1/2 kap esmer şeker
  • 1/2 kap krema
  • 100 gr tereyağ
  • 2 yemek kaşığı brandy

Tüm malzemeyi bir sos kabında kısık ateşte karıştırarak,  kaynatmadan yaklaşık 3 dakika pişirdim.  Bir dilim kek üzerine 2-3 kaşık sos dökerek servis yaptım.  Nefissssss

 

Küçük Ev

Televizyonun tek kanallı  ve siyah beyaz olduğu yıllarda oynatılan diziler hayatımızda önemli bir yer edinmişti. İşler bir an önce bitirilir, çaylar demlenir ve televizyon karşısına geçilerek diziler seyredilirdi. Küçük ev de  bu dizilerin en unutulmazlarındandı.   1974-1983 yılları arasında oynadı ben sanki hep siyah beyaz seyretmişiz gibi hatırlıyorum. 

Dindar bir aileydi İngalls’ lar her pazar pırıl pırıl giyinip kliseye giderlerdi. Ben en çok sabah kahvaltılarına üzülürdüm poridge dedikleri kaynar süt yada suda pişirilmiş yulaf yerlerdi. Birde akşamları yatarken teker teker isimler sayılarak her kes birbirine iyi geceler derdi ve dizi genelde evin uzaktan gösterildiği ışıkların birer birer söndüğü iyi geceler dilekleriyle biterdi. Bunu taklit ederdik biz de yatınca başlardık iyi geceler annecim, iyi geceler babacım, iyi geceler Barış, iyi geceler Elif…..:))

Mary ilerleyen yıllarda kör olmuştu. Hepimiz üzüntüden kahrolmuştuk. Kendisi gibi görme özürlü yakışıklı bir delikanlıyla evlenmiş  ve körler okulunda öğretmenlik yapmaya başlamıştı.

Bakkalın kızı Nellie dizinin kötü karakteriydi. Sürekli kötülük düşünür, ortalık karıştırırdı.   Sevmediklerimize Nellie ismini takardık o yıllarda.

Dizi bittikten yıllar sonra baba Charles İngalls’ın (Michael landon) ölüm haberi  “küçük evin babası ölmüş” diye hepimizi çok üzmüştü. Baba İngalls müthiş bir babaydı  dürüst çalışkan ve sevecen. Onca yoksunluk içinde nasılda mutlu olabildiklerini görmek aslında iyi bir hayat dersiydi hepimiz için. Sonradan öğrendim bu dizi laura İngalls Wilder’ın 1800’li  yıllarda orta Amerika’da geçen kendi hayat hikayesinden uyarlanmış.

 

Cath Kidston

Cath Kidston’un desen ve renkleri çok romantik.  Çantaları çok çok güzel, kumaşlarda İngiliz güllerinin ve pudra tonların romantizmi var. Porselenlerini de bir ara Tepe Home sattı. İnternetten sipariş verilebiliyor. Dünyanın her yerine gönderiyorlar.

Porselenlerde de aynı desenler var.

Çantalar film kaplı kumaştan yapılmış ( Oil cloth)

Créme Brulée

Créme brulée ‘ye ait ilk tarif 1691 yılında yazılmış bir Fransız yemek kitabında bulunmuş. Fransızlar créme  brulée, İspanyollar crema catalana, İngilizler burnt cream diyorlar bu tatlıya. Orijini tam olarak bilinmiyormuş. Üzerinde ince bir karamel tabaka, altta vanilyalı nefis bir krema tadı, bence en aristokrat tatlı créme brulée.

4 kişilik malzeme:

  • 4 yumurta sarısı
  • 1/2 kap toz şeker
  • 2 kap krema
  • 1/2 çubuk vanilya
  • üstü için 2 tatlı kaşığı toz şeker

Çok kolay bir tarif. Çubuk vanilyayı boylamasına kestim bıçakla içinin taneli kısmını sıyırdım ve kremanın içine kattım. Yumurta sarılarını toz şekerle fazla köpürtmeden 1-2 dakika  çırptım. Bu arada kremayı  kısık ateşte ısıttım. Kenarlarından hafifçe köpürmeye başladığında altını kapattım. Önce yumurta sarılarını çırptığım kaba 3-4 kaşık  sıcak kremadan  koyarak yumurtanın sıcak krema yüzünden pişmesini engelledim. Yumurtalı karışımın tamamını kremaya kattım. hızlı hızlı karıştırdım.

Karışımı bir süzgeçten geçirdikten sonra kaplara koydum.

Fırının ısısını 160°’ye getirdim. kapları derin bir tepsiye koydum ve tepsiyi kapların yarısına gelecek kadar kaynar suyla doldurdum. Fırında 1 saat pişirdim. Buzdolabında 2-3 saat soğuttuktan sonra her birinin üzerine 1/2 tatlı kaşığı şeker serptim.

Pürmüz alevi ile şekeri karamelize ettim. Pürmüz  yoksa ne olur? hiç bir şey olmaz fırının ızgara kısmıda aynı işi görür.

Eskiler…

“High Society” filmi siyah beyaz televizyonlu yıllardan kalan en unutulmaz filmdi benim için.  Louis Armstrong, Bing Crosby, Frank Sinatra ve  tabii Grace Kelly. Filmin müzikleri çok güzeldi. “little one”,”Ilove you Samantha”, “who wants to be a millionaire”

Bu filmden sonra evlendi ve Monaco Prensesi oldu. Gerçek dünyanın masal prensesi Grace kelly

Grace Kelly bütün zamanların en güzel kadını bence.

Çok zarif, çok asil.

Hanami Mevsimi

 

Hanami mevsimi,tüm Japonya’da kiraz ağaçlarının çiçeklendiği Mart ve Nisan ayı. japonlar kiraz ağacının çiçeğine “sakura”diyorlar. sakura çiçeklerini seyretmek başlangıcı yüzyıllar öncesine dayanan bir gelenek.Japonlar kirazların çiçek açmasını hayata yeni bir  başlangıç dönemi olarak kabul ediyorlar.Yeni başlangıçları, hatta evlenme tarihlerini çiçeklerin açış günlerine göre ayarlıyorlar. Okullar bu tarihe göre açılıyor. “Sakura zensen” yani çiçeklerin açılması, festivallerle kutlanıyor. Bu iki ay boyunca her yerde TV’de, istasyonlarda hava durumu sunar gibi kiraz ağaçlarının bölgelere göre o yıl ki tahmini çiçeklenme zamanı veriliyor. “Sakura Forecast”

Hanami boyunca insanlar kalabalıklar halinde sokaklara dökülüp, çiçeğe bürünmüş ağaçların altında piknik yapıyorlar. Sakura’ların en iyi gözlendiği yerlere akın ediyorlar. Bahçe partileri düzenleniyor çiçekleri seyretmek için zaten Hanami ismide buradan geliyor. Hanaçiçek“, mi “bakmak“. Japon’ya seyahat için en güzel zaman Hanami mevsimi.

Kiraz ağacının kısa süren baharı japon’lar için semboliktirÇiçeğin petallerini Samuray’ın hayatına benzetirler.Solup ölmeden önce alabildiğince parlak ve renkli….     Hayatın kısalığını, kırılganlığını yada naifliğini ifade eder petaller.

100 den fazla çeşidi var kiraz ağacının Japonya’da. Türlere göre  çiçeklerin  sadece petal sayıları  değil aynı zamanda renkleride farklı olabiliyor.

86 yaşındaki mavi gözlü arkadaşımın en sevdiği şiirdi “loveliest of trees”  Bana “herkesin kendini anlatan yada içinde kendini bulduğu en az bir dörtlük şiiri olmalı” derdi. Kadife gibi sesiyle sakin sakin okurdu bu şiiri ezbere.

Loveliest of Trees

Loveliest of trees, the cherry now
Is hung with bloom along the bough,
And stands about the woodland ride
Wearing white for Eastertide.

Now of my threescore years and ten,
Twenty will not come again,
And take from seventy springs a score,
It only leaves me fifty more.

And since to look at things in bloom
Fifty springs are little room,
About the woodlands I will go
To see the cherry hung with snow

Alfred Edward Housman

I Love Marc

Marc Jacobs

New York’taki  meşhur Parsons moda okulundan mezun olmuş.  Garip topuklu ayakkabıları saymazsak kıyafetleri, çantaları ve ayakkabıları herkesin beğenebileceği tarzda şeyler, uçuk kaçık değil :)) Üstelik çok romantik ve feminen bir çizgisi var.

Kendisini inanılmaz yakışıklı buluyorum. Bu arada 2009 yılında “50 Most Powerful Gay Men and Women in America” listesinde yer aldı ismi :((

Evler……

Dün geçmişimde bir gezintiye çıktım


Dün geçmişimde  bir gezintiye çıktım.Çocukluğumun evine gittim çocuklarımla 27 yıl sonra her şeyi bıraktığım gibi bulacağımı hayal ederek.

Dedem perdeyi aralayıp bana gülümseyecekti. Ayşe teyze ben okula giderken camdan bana el sallayacaktı, ben onu annem sanacak aldanacaktım. Belgin yarı beline kadar sarkacaktı camdan yüzünde billur gülümsemesiyle, masumiyetin rüzgarı saçlarının arasından geçip gidecekti.  Atilla babasını kaybettiği o hüzünlü günden,kaloriferin dibine çöküp ağladığı günden çok daha önceki haliyle neşeli bir ıslıkla  sokakta oynuyor olacaktı.Annem en genç haliyle mutfakta akşama hazırlık yapıyor, babam hala işte, Elif mutfak tezgahına oturmuş bir elma yer gibi bir domatesi dişlemeye çalışıyor olacaktı, çelimsiz yeni çıkmış dişleriyle.  Barış odasında misketlerini sayıyor, kapıda pırıl pırıl pinokyo bisikleti onu bekliyor olacaktı. Ben elimde annemin saç fırçası ayna karşısında sevdiğim bir şarkıyı söylüyor yada üst kattaki komşudan eve dönüyor olacaktım merdivenlerden beşer beşer atlayarak. Her giriş çıkışta posta  kutusuna uğrayıp, Yasemin ablamın Amerika’dan gönderdiği mis kokulu mektuplarının yolunu gözleyecektim. Babamın doğum günümde getirdiği laleri kuruttugum kitap aralarına arada bir açıp göz atacaktım renkleri solmadan kurusun diye dua ederek. Sonra anneler günü yaklaşacak ben yine çocuk kalbimle anneme dünyaları alabilmenin hayalini kuracaktım. Bulduğum her boş sayfaya bir iki dize şiir yazmaya çalışacaktım. Anket defterim hiç düşmeyecekti elimdem. Hatıra defterlerine yazı yazarken, bu sayfayı bana ayırdığın için teşekkür ederim diyerek başlayacaktım.Ümit teyzemin İtalya’dan getirdiği çocukluğumun en hatıralarda kalan oyuncağı Caroline bebeğim odamın baş köşesinde bir gözü kapalı bana bakıyor olacaktı.Dolabımda asılı harika kıyafetleri giymek için hep özel bir gün beklentisiyle ben büyüyecektim, elbiseler yeterince giyilemeden küçülecekti.   Annem iş yaparken que sera que sera yı mırıldanacaktı, babam keyifli anlarında siyah beyaz televizyonunumuzun ekranında şarkı söyleyen sanatçıya eşlik edecekti “Seni sevda çiçeğim tacı serim….”

Hiç birisi olmadı hani tiyatro sahnesinde oyun biter sahne bom boş kalırya kendi ıısızlığında, öylece kalakalmış bizim evimizde.
Aradan çoook uzun yıllar geçti. Artık o evdeki hayatı eşyaların yerlerini çok iyi hatırlamıyorum ama nedense o ev yıllar sonra hala rüyalarımın tek evi. Sırf bu yüzden bazı sabahlar mutlu uyanıyorum.Taşınırken her şeyi, bütün eşyaları yanımızda götürdük. Bomboş kalmıştı evimiz odalarını gezip birer birer veda etmiştim, ama daha sonra anladımki götüremediğimiz, götürmeyi beceremediğimiz bir şeyler kaldı o evde bizden, benim ve Barış’ın çocukluğu Elif’in bebekliği annemin ve  babamın gençliği o evde kaldı. Ne çok mutluluğa, ne çok hüzne tanıklık etti o ev.

Yaşanan her günün geride dönülemeyecek anlar bırakması ne kötü.

Her şey çok değişmiş belkide hiç gitmemeliydim çocukluğumun evine, hayalimdeki gibi kalmalıydı. Evimizin karşısındaki ekmek fırını yıkılmış yerine sevimsiz bir apartman dikilmiş. Ağaçlarının altında piknik yaptığımız arsalar kocaman
apartmanların altında kalmış,  bahçesinden can erik aşırdığımız sarı ev de, bahçesi de yok olmuş.Tırmandığımız ağaçlar,  küçük tepemiz,  anılarımızı içine koyduğumuz resim kaybolmuş. Çocuklar büyümüş, anneler babalar yaşlanmış, anneanneler dedeler çoktaaaan göçüp gitmişler.

Zaman her şeyi öğütüyor.
Ben büyüdüm, o evden taşındık . Başka evlerde başka anılar yarattım yıllar boyunca. Ama her birinde benden bizden bir parça bıraktık taşınırken.

İlkinde doğdum, ikincisinde büyüdüm, üçüncüsünde evlendim, dördüncüsünde mutlulukla çoğaldım. Şimdi beşincisindeyim bahçesinde ağaçlarımızın kök saldığı,  yollarında Eren’in kırmızı bisikletiyle gezip, odalarında Defne’min genç kızlık hayalleri kurduğu, bizim yavaş yavaş yaşlandığımız, onların hızla büyüdüğü hayatın nihayetsiz döngüsünü yaşıyoruz bu evde, bir devir teslim yaşanıyor aslında.   Şimdi onların zamanı.

Çilekli Rulo Pasta

Çok lezzetli bir pasta oldu. Yapılışı çok kolay.

Püf noktası: kullanılan malzemelerin oda sıcaklığında olması.

Malzemeler:

Kek

  • 4 yumurta
  • 80 gr şeker
  • 70 gr elenmiş un
  • 1 tatlı kaşığı kabertma tozu
  • 3 yemek kaşığı süt

Krema

  • 300 gr labne peynir
  • 50 gr terayağ
  • 1/2 kap toz şeker
  • 1 paket vanilya

1 kase çilek

Kremanın hazırlanması çok kolay. Pişirme gerektirmiyor.  Oda ısısına gelmiş krem yumuşaklığındaki tereyağı, labne, şeker ve vanilyayı mikserle  uzun süre toş şeker granülleri eriyene kadar çırptımKullanacağım zamana kadar buzdolabında tuttum.

Çilekleri yıkayıp kuruladıktan sonra boyutlarına göre bazılarını 2, bazılarını 4 parçaya böldüm.

Kek;

Oda ısısındaki 4 yumurta ve 80 gr şekeri mikserle yaklaşık 10 dakika çırptım.  Bu arada kabartma tozu ve unu elekten geçirdim. Unu eledikten sonra tartmam gerektiğini unutmadım. Unu çırpılmış karışıma 3 seferde ekledim tahta kaşık yada silikon balon telle karışımın sönmesini engelleyecek şekilde yavaşça yedirdim. Oda sıcaklığındaki 3 yemek kaşığı sütü ekledim. homojen bir karışım elde ettim.

25×40 cm ‘lik tepsiyi kenarları taşacak şekilde yağlı kağıtla kapladım. Hamuru tepsiye boşaltıp  spatula yardımıyla üzerini düzledim 180 C° ısıtılmış fırında 10-12 dakika pişirdim. Fırından çıkardıktan 2-3 dakika sonra üzerine pudra şekeri serpilmiş yağlı kağıt üzerine  ters yüz ettim tepsiyi . Altındaki yağlı kağıdı yavaşça sıyırdım. 2-3 dakika bekledikten sonra önceden hazırladığım kremayı kekin üzerine sürdüm. Çilekleri resimdeki gibi dizdim. ve alttaki yağlı kağıt yardımıyla rulo yaptım. Kağıda sarılı halde yaklaşık yarım saat buzdolabında dinlendirdim. servis yaparken üzerine pudra şekeri serpmeyi unutmadım.

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.