Benim Hayal Defterim

kitaplar olmasa

Eren’le Ulu Ağaç’ı okuduk beraber. Geceler boyu sürdü. Birlikte ulu ağacımızı büyüttük, o hayatı dimdik dikildiği yerden tanımaya çalışırken oradaydık. Yüzyıllar süren hayatına son darbeyi vurduğunda  elektrikli bir testere, gözlerimizden iki damla yaş süzüldü. Sincap olmasaydı ne olurdu Ulu Ağacın sonu?

Bu, hem yüzlerce yıl uzunlukta hem de birkaç günlük bir öykü. Bu, köklerden görülmüş ve dallar arasında yaşanmış dünyanın öyküsü. Ama en çok da sevginin ve umudun öyküsü. Yüreğiyle ve aklıyla konuşmayı bilen bir yazarın yalın, neşeli ve şefkat dolu anlatımıyla, tam da şu sıralar ihtiyaç duyduğumuz kitap.

Ulu Ağaç’ın çocukların doğal yaşamı  ve  çevre bilincini kavrayabilmelerinde duygulu ve keyifli  bir katkısı olacak bence.

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git Susanna Tamaro’nun okuduğum ilk kitabıydı çok etkilenmiştim. Büyülüdür satırları. Sade bir dille  birebir yaşatır kitaptaki duyguları okuyana.
Kitaplar olmasa ne olurdu? Ben saksıdaki bir çiçek olurdum herhalde :))

steve jobs

Bu sabah işe gelirken radyoda  duydum Steve Jobs’ın ölüm haberini. Daha dün “Ağustos’ta 3 ay ömrü kaldığını söylemiş doktorlar daha iki ayı var” diye düşünmüştüm. Bir haftadır hayat hikayesini okuyordum. Sıradışı çocukluk,  hırs, merak, azim dibe vuruşlar, ihanet her şey var kitapta. 1970’lerden günümüze bilgisayar teknolojisinin neredeyse kronolojik denebilecek gelişimi, Steve Jobs’ın çağımızın en önemli endüstri  ikonlarından biri oluşuna giden zorlu yolu.

 

Jenerasyonumuzun en önemli CEO’larından birisiydi Steve Jobs. Apple,İpad, İphone, Disney-Pixar ortaklığı ve biz yetişkinlerin bile defalarca seyrettiği muhteşem animasyonlar: Toy Story, Finding Nemo, The İncredibles, Monster İnc…hayatımıza izini bırakmış, dünyayı değiştiren insanlardan birisi  Steve Jobs.

Bir başka Steve Jobs biyografisi daha geliyor. Çok satan Benjamin Franklin ve Albert Einstein biyografilerinin yazarı Walter Isaacson, Steve Jobs’la iş birliği içinde iddialı bir biyografi yazmış. 24 Ekim’de tüm dünya ile aynı anda kitapçılarda olacakmış. Sabırsızlıkla bekliyorum.

Apple sitesinde böyle duyurmuş dünyaya Steve Jobs’un ölümünü.

http://www.apple.com/stevejobs/

İçimizdeki şeytan

İki günde bitirdim Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan romanını.  İçinde:  İstanbul, aşk, hayal kırıklıkları, hüzün olan çok güzel bir roman İçimizdeki Şeytan.  Her zaman ki gibi altını çizdiğim satırlar oldu.  

Kitabın baş karakterlerinden biri olan Ömer,  hapiste geçirdiği zaman boyunca, kısa hayatının bir muhakemesini yapar ve  içimizdeki şeytanı öyle güzel tanımlar ki…..

“İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim,  fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun ,salaklığımızın uydurması…. İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu…. İçimizde şeytan yok…. İçimizde aciz var…. Tembellik var….İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden dah korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var… Hiç bir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya luzüm görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.”

Filiz sakın sen de üzülme

  ” Filiz Hiç Üzülmesin” Sabahattin Ali’nin objektifinden kızı Filiz’in gözünden bir yaşam öyküsü. Filiz Ali babası Sabahattin Ali’nin hayat öyküsünü anlatmış bu kitapta: mücadele dolu yıllarını, Marko Paşa serüvenini, okuma sevdasını, eserlerini ve Istıranca Dağlar’ında sona eren hayatını. Sabahattin Ali’nin hayatında kızı Filiz’in başka bir yeri vardır.Paşakapısı Cezaevi’den yazdığı mektupta  “üzülecek bir şey yok. Her şey düzelir, hele Filiz hiç üzülmesin..” diye seslenir küçük kızı Filiz’e.

” Namuslu olmak ne kadar zor şeymiş meğer!”  diye başladığı bir yazısı var ki Sabahattin Ali’nin, neredeyse yarım asır sonra hala bir şeylerin hiç değişmediğini görüp öfkeleniyor insan.                                  ♥    ♥    ♥

Biyografi okumak çok heyecan verici gelir bana.  Başarmış yada bir şekilde tarihin sayfalarına geçmiş insanların hayat hikayeleri nedense hep ilginçtir ve asla sıradan değildir.  Böyle kişilerin neredeyse tamamının travmatik bir çocuklukları yada gençlikleri vardır.  Sadece acıdan geçmeyen şarkı değil, acıdan geçmeyen hayatta tam olmuyor galiba.  Kitapçılarda en sevdiğim raflar biyografi kitaplarının olduğu raflardır.  Neden bu kadar çok severim biyografi okumayı, meraktan mı, öğrenmek için mi? bilmiyorum.  Biyografi kitaplarının çok öğretici olduğunu düşünürüm her zaman. İnsan sadece kendi yaşadıklarından değil başkalarının hayatlarından da ders çıkarabiliyor.

Bu kitabı okurken bir yandan kitabın hikayesine daldım bir yandan da aynı tarihte ve aynı mekanlarda yaşamış anne ve babamın da kitapta anlatılan hayatlar sürüp giderken oralarda bir yerlerde olduklarını düşündüm.  Filiz Ali’nin anlattığı Ankara annemin çocukluk ve genç kızlık Ankara’sı İstanbul’da babamın İstanbul’uydu.

Sabahattin Ali edebiyat tarihimizin önemli isimlerinden birisi.  Romanları gerçekçi ve etkileyici.

 Filiz tam senin için üzüldüğüm bir zamanda aldım elime bu kitabı, sonradan fark ettim kitabın adı ve yaşadığım anın tuhaf çakışmasını, “Filiz hiç üzülmesin”,  sen de üzülme Filiz.

Parizyen şıklık

Fransızların 52 yaşındaki eski modeli ve still ikonu İnes de la Fressange’ın Parisian Chic kitabını ısmarlamıştım Amazon’dan, geçen hafta  geldi. Keyifle okudum.

  Kendi çizimleri  ve kızı Nine’ın moda fotoğrafları eşliğinde anlatmış, İnes de la Fressange, eforsuz şıklık, zamansız  güzellik ve stil sırlarını. Parizyen şıklık için yedi temel parça ve şık aksesuarların birbiriyle uyumlu karışımının formülünü vermiş kitapta.

Kitabın giriş kısmında Parizyen DNA’sını tanımlamış, “Parizyen stile sahip olmak için Paris’te doğmanız gerekmiyor. Parizyen stil bir ruh hali, bir tutumdur. Parizyen için moda tutku değil eğlencedir.”

Parizyen şıklıklığın sırrı nedir? sorusuna verdiği uzun cevap aslında sadece Parizyen şıklığın değil genel anlamda şıklığın tanımlaması.

 Bir parizyen aşırı lüksten hoşlanmaz, asla zengin görünmez, pırıltı ve marka logosu taşımaz.  Zamanını ve  parasını gösteriş için kullanacağı marka peşinde geçirmez.  Şıklık ve kaliteye önem verir.  Lüks tanımı: zevkli olandır, pahalı olan değil. Bir parizyen için giysileri kombine etmek bir suçtur. Karıştırır.  Bir Parizyen stilleri ve parçaları nasıl karıştıracağını iyi bilir. Şık ve ucuzun akıllı karışımı Bingooo!

  Parizyen özgür ruhludur, gidip aynı mağazadan etek ve bluz takım almaz.  Parizyen yeni markaları keşfetmeyi sever, özellikle yaratıcı ve karşılayabileceği tutarda olanları.  Bir Parizyen asla eteğinin kısalığından, elbisesinin darlığından yada yüksek topuklarından şikayet etmez. Muhteşem stilin sırrının  giydiği şeylerin içinde kendini rahat hissetmek olduğunu bilir.        

Bir parizyen gibi giyinmek için  10 kural.

1.Kotu spor ayakkabı yerine taşlı sandaletlerle giyin.

2. Kalem pantalonu yüksek topuklular yerine babetle giyin.

3. Payetli, pırıltı bir süveteri, etek yerine maskülen bir  pantalonla  giyin.

4. Pırlanta kolyeyi,  gece siyah bir gece elbisesi ile takmak yerine, gündüz bir denim gömlekle takın.

5. loaferları uzun salaş pantalonlarla çorapsız giymek yerine, kısalarla ve hatta çorapla giyin.

6.Bir gece elbisesini taşlı topuklu bir abiye ayakkabı ile giymektense, ultra sade önü açık bir sandaletle giyin.

7. İnci kolyenizi kısa bir elbiseyle takmak yerine bir rock’n’ roll tişörtle takın.

8. Desenli şifon elbisenizi  yeni babetlerle değil eskimiş botlarla giyin.

9. Şık bir ceketi fem fetal stilettolar yerine spor ayakkabıyla giyin.

10.Bir gece elbisesini, altın renkli bir gece çantası yerine, omuzunuza takabileceğiniz bir çantayla kullanın.

                                                            ♥ ♥ ♥ ♥

Kitapla ilgili yapılan söyleşilerde çok yaygın bir kaç moda suçundan  söz etmiş Fressange.

Modaya karşı işlenen  en kötü suç: plastik  şeffaf sütyen askısı kullanmak demiş ki, buna katılmamak elde değil. Sözde plastik  askı görünmüyor ama çirkin görüntü dikkat çekiyor. Genç kızlar pek meraklı bu askılara, üstelik görünen sütyen askılarından da kimse rahatsız olmuyor artık. 

Dudak kalemini de moda suçlarından biri olarak göstermiş, neyse ki benim gördüğüm kadarıyla kullanan yok etrafta. Aşırı aksesuar kullanma konusundaki benzetmesi güldürdü beni “fazla mücevher, eğer Hintli değilseniz, jaipur’da yaşamıyorsanız ve bir fil üzerinde evlenmiyorsanız asla iyi görünmez”

Bu mücevher konusunda küçük yaşlardan kullağımda kalmış bir anneanne öğüdüm var.  Anneannem ” bizim zamanımızda gün batmadan taş takılmaz, aynı anda üçten fazla mücevher takılmazdı”  diye dertlenirdi. Anneannemi düşününce bir sokak çocuğu gibi özensiz hissediyorum kendimi. Üzerinde eşofman, parmağında en irisinden pırlantayla gezen kadınları görünce  zamanımızı tanımlamak için bir kitap adını kullanıyorum.  Görgüsüzlük Çağı

                                                             ♥ ♥ ♥

 Fransız kadınını nasıl tarif edersiniz sorusuna,”Fransız kadını trentleri takip etmez, kendine yakışanı bilir, buda trentten çok stille ilgilidir. Gösteriş için değil kendisi için giyinir. Kendini iyi hissettiğinde zaten iyi de görünür.” demiş Fressange.

Neden Fransız kadınları zerafetle yaşlanıyorlar? sorusuna ise “çünkü Fransız kadını yaşını saklamaz gençlik takıntısı yoktur. Hiç bir şey bir kadını genç görünme takıntısından daha fazla yaşlı göstermez.”

Kitabı  Defne için  ısmarlamıştım, ikimiz için  okudum.

 

 

Hafta sonu kitapları

Çilek Kızlar, Joyse Maynard’ın Türkçeye çevrilen ilk kitabı. Kitap New Hampshire’da küçük bir hastanede, birbirinden oldukça farklı iki ailenin aynı anda dünyaya gelen kızlarının hikayesi.

Çiftçi ailenin sanatçı kızı, sanatçı ailenin tarıma meraklı kızı…. Bu iki kızın birbirlerinden ayrı geçen yılları, farklı yaşamları ve beklenmedik  bir son.

Bu arada değişik türde çilekler yetiştiren Dana’dan çilek yetiştiriciliği hakkında epeyce şey öğrenebilir meraklıları :))

Joyce Maynard bu güzel romanı yazarken bol bol  lime popsickle  (dondurulmuş meyve  püresi) yemiş. Şimdi bu da nereden çıktı?

Wendy MacNaughton’un New York Times’da yayınlanan  illüstrasyonundan çıktı:))

Wendy MacNaughton, acaba ünlü yazarlar güçlü satırları yazarken yada müthiş fikirler akıllarına geldiğinde neyle ödüllendiriyorlardı kendilerini? diye araştırmış ve sonunda bu keyifli illüstrasyonu yaratmış.

 

Marcel Proust’un expresso merakı hiç şaşırtmadı beni Kayıp Zamanın İzinde gitmekten yorgun düşmenin nedeni bu olmalı insan sürekli cin gibi olursa böyle olur :)))

Oysa Tiffany’de  Kahvaltı gibi keyifli bir hikaye yazan yazar  tabiiki yazarken martini içer sheri içer:)) 

Hafta sonu kitaplarımın ikincisi Danielle Steel’in yeni kitabı Miras’tı.

Miras, atalarının izini sürmek için Fransa’ya giden Brigitte’in, onsekizinci yüzyılda geçen aşk hikayesini- siyah saçlı güzel kızılderili Sioux kızın,  Fransa’ya kadar süren macera dolu yolculuğunu ve bir Fransız soylusuyla yaşadığı aşkı- gün ışığına çıkardığı Fransa yolculuğunun  ve bu sırada yaşadığı aşkın anlatıldığı, diğer Danielle Steel romanları gibi romantik bir hikaye.

Tarihle içiçe biri yaşadığımız yüzyılda, diğeri onsekizinci yüzyılda geçen aynı soydan gelen iki kadının hikayesi.

 

Elif

Yeni   bir Paulo Coelho kitabı çıkınca heyecanlanırım. Öylesine okuyup geçeceğim bir kitap olmayacağını,  altını çizeceğim satırlar olacağını, ustaca kurulmuş cümlelere takılıp gizemli yolculuklara çıkacağımı bilir sabırsızlanırım. Elif (O Aleph); bir yolculuk hikayesi aslında aynı anda yaşanan iki yoculuk; çoğrafi ve ruhani iki ayrı yolculuk.  Yazarın, Transsibirya treniyle  Moskova’dan başlayıp Vladivostok’a kadar uzanan 9288 km’lik rusya gezisi  ve  Moskova’da tanıştığı  Hilal’le yaşadığı sarsıcı Aleph anları..  ( ünlü Arjantin’li yazar Jorge Luis Borges’in tanımladığı Aleph’i yaşar Paulo Coelho  Hilal’le) Sürükleyici bir kitap. Paulo Coelho kitapları için söylenecek çok şey olur daima.  Satırlar tıpkı aşağıdaki alıntılarda olduğu gibi çok şey söyler. 

  Kalbimiz niye var olduğumuzu bilir ve ancak tevazu sahibi olanlar bunu kabul edebilecektir. Evet, kalple söyleşmek zordur, ama şartmıdır?  Mühim olan inanmak, işaretleri takip etmek, kendi menkıbemizi yaşamaktır. Er yada geç bir şeylerin bir parçası olduğumuzu hissederiz, bunun ne olduğunu mantıkla anlayamasak bile. Geleneğin dediğine bakılırsa her birimiz var oluşumuzun gerçek sebebini ölmeden bir saniye önce anlarmışız, cehennem yada cennet  işte o an doğarmış.

  Cehennem, o kısacık anda geriye bakıp hayat denen mucizeye anlam katma fırsatını kaçırmış olduğumuzu anlamakmış. Cennet ise o an, “Hatalarım oldu, fakat hiç korkaklık etmedim. Hayatımı yaşadım, ne yapmam gerekiyorsa yaptım diyebilmekmiş.

  “Sana tek bir tavsiyem var: Başkalarının ne düşündüğü sakın gözünü korkutmasın. Sadece sıradan insanlar tehlikeden uzaktır, dolayısıyla risk al hayallerinle yüzleş.

   Hata yapmaktan korkmayan, hata yapan insanları arayıp bul.Onların hataları, yaptıklarını gölgede bırakmış olabilir. Fakat dünyayı ancak böyle insanlar değiştirir, defalarca hata yaptıktan sonra gerçekten fark yaratmayı ancak onlar başarırlar.”

 

 

Oscar nasıl wilde oldu?

Edebiyat meraklıları ve biyografi okumayı sevenler için harika bir kitap. Kitaplarını severek okuduğumuz yazarların kısa hayat öyküleri.

Yirminci yüzyıl Amerikan edebiyatının büyük yazarlarından birisi, Muhteşem Gatsby’nin yazarı F. Scott Fitzgerald, Pride and Prejudice’ın Yazarı Jane Austen.

 Edebiyat tarihinde aşkın eyleme dökülüşünü tanımlayan ilk roman Lady Chatterley’in Aşkı’nın  Viktorya dönemi yazarı D.H Lawrence…   Edebiyat literatüründe Lawrencevari sarsıcı derecede duygusal anlamına gelen bir tanımlama bile var.

Sir Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes’i yaratma serüveni..

Yirminci yüzyılın büyük romancılarından Nobel ödüllü Amerikalı yazar Ernest Hemingway.

Victorya döneminin en büyük romancılarından Thomas Hardy, çok severek okuduğum Jane Eyre ve Uğultulu Tepelerin  yazarları Charlotte  ve  Emily Bronte kardeşlerin veremle sonlanan trajik hayatları..

Edgar Allan Poe’nun şiirleri ve öyküleriyle Amerika’nın bütün dünyada tanınan en önemli şair ve yazarlarından biri olmasında Charles Dickens’la tanışmasının rolü, acılarla dolu hayatı tam da büyük bir başarıya dönüşecekken gerçekleşen ani ve trajik ölümü..

Sadece İngiliz edebiyat tarihinin değil, tüm dillerde bütün zamanların en büyük yazarı kabul edilen William Shakespeare’nin piyesleri ve Shakespeare’nin İngilizceye armağan ettiği yaklaşık 3 bin yeni sözcükten bazıları …A piece of cake, for goodness shake, fair play, from the bottom of your heart gibi…

66. soneyi okudum geçenlerde neden bütün zamanların en büyük yazarı sorusuna tek başına bile cevap verir. Sıkça karşılaştığımız lady Machbetler kıymetini bilmediğimiz Cordellia’lar  Shakespeare’nin yarattığı karakterlerin insanlığın hiç değişmeyecek duyarlılıklarını  ve duygularını temsil ediyor oluşundan mı?

Dorian Gray’in Portresi ve Oscar Wilde’ın sefalet içinde sona eren hayatı. Dorian Grey’in portresi sık sık gelir oldu aklıma son yıllarda. Bütün kadınlarda bir  Dorian Grey olma sevdası yok mu? :)))

Oliver Twist’in ve Bir Noel Şarkısı’nın  yaratıcısı, İngiliz edebiyat tarihinin Shakespeare’den sonra gelen en tanınmış  yazarı Charles Dickens.

Düş gücü üzerine yazdığı ünlü şiirleriyle tanınan Emily Dickensen, Huckleberry Finn’in ve Tom Sawyer’in yazarı Mark Twain.

Tüm bu kitapları tekrar okuma isteği uyandıracak bir kitap Oscar Nasıl Wilde Oldu?

Aşk Şarkısı

“John’a bakarken, erkeklerin sonsuza dek yalnız olduklarını düşündü. Erkekler, dedi kendi kendine, kadınlar gibi değil. Onların yalnızlığı ruhlarında. En derinlerinde, erkekler ömür boyu yalnızlar. Bir adam bir kadın tarafından sevildiğini ne kadar iyi bilirse bilsin, her zaman tek başınadır…”

Yağmurlu bir günde Paris’te bir kafeye sığınan John Patterner’ın mükemmel bir şekilde planlanmış hayatı, Sabiha ile karşılaşınca, sonsuza kadar değişir.

“Aşk Şarkısı Avustralyanın en iyi yazarının belki de en iyi kitabı”

Hem kalbe hem de akla hitap eden bir kitap. Vakit buldukça değil, hiç ara vermeden okunacak bir kitap. Aslında şahane bir tatil kitabı bence.

Son yıllarda okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Kendi kendime gülüyorum bu tanımlamadan  sonra. Neden mi ? ne zaman kitapçıya gitsem neredeyse kitapların yarısının üzerinde  The NewYork Times best seller yazar ben de gülerim bu duruma. Benimki de benzer bir durum oldu:))

Postacı Kadın; İkimci Dünya Savaşı sırasında küçük bir Amerikan kasabasında yaşayan insanların hayatını ve harabeye dönmüş Avrupa’da yaşananların anlatıldığı, trajik ama sürükleyici bir roman.   Güzel bir kitaptı. Roman okumanın güzel yanı hayal gücünün sürekli mesai de olması:))

Geçen yaz deniz kenarında Son Şarkı’yı okumuştum. Kaldığım yerden tekrar başlayana kadar geçen zaman kayıpmış gibi hissettiren kitaplardandı.

Elvan

kitaplar

Ne zaman yorgun ve bıkkın hissetsem kapatıyorum bütün pencerelerimi, çekiliyorum kendi yalnızlığıma başlıyorum elime ne geçerse okumaya. Önce 1-2 kitabı bırakıyorum yarım sonra şiddeti artıkça okumanın yarım bırakmak yarım hissettirmeye başlıyor. Ne olursa olsun sonuna gelmeliyim diyerek tekrar başlıyorum bıraktıklarıma. Böyle zamanlarda mabetim oluyor bir kitapçı. Hayat bu diyorum. Yeni bir şeyler öğrenmenin güzelliği bir yana, gündelik hayatın sıkıntılarından kurtulup kitabın satırları arasında kaybolmak, yenilenmek, çoğalmak ….. Dün ve ondan önceki gün Andre Gide’nin Dar Kapı’sını okudum. Bir aşkın etrafında yaşanan hayatlar, bu aşk uğruna yapılan fedakarlıklar, aşkın trajediye dönüşü kısaca erdemli bir yolculuk. Öylesine bir aşk değil kitapta anlatılan. Andre Gide nobel ödüllü bir edebiyatçı, insan bunu bilerek okuduğunda daha çok düşünüyor okurken, anlamaya, kurgulamaya çalışıyor. “Dar kapıdan girmeye çabalayınız. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar çok azdır.” Kitabın önsözü bile tek başına insanı kendine getirip, biraz sonra okumaya başlayacağı kitabın önemli dersler içereceğini söylüyor.

Stanford Üniversitesinde karşılaştırmalı edebiyat doktorası yapan Elif Batuman’ın ecinniler’inide severek okudum. Amazon ve New York Times ‘ın çok satarlar listesine girmiş kitap. Rus klasikleri ve onları okuyanlarla maceralar diye kısaca tanımlanmış kitap ama bundan daha fazlası var, ilginç düşünceler var. Tolstoy öldürüldümü? Bir bölümde Tolstoy Anna Karenina’yı yazarken Alice Harikalar Diyarında kitabından etkilendimi tartışması yapılıyor. Alice’i Anna temsil ediyorsa, Levin’de beyaz tavşanı temsil ediyorsa  Vronski kim? gibi kitabı eğlenceli kılan tartışmalar var.

Sadece tolstoy değil İzak Babel, Dostoyevski, Puşkin, Çehov, Gogol  gibi önemli yazarların kitapları, yaşadıkları yerler,  yaşamlarından kesitler ve daha pek çok şey üzerine eğlenceli bir kitap.   The New York Times, The San Francisco Cronicle gibi Amerika’nın önemli yayın organlarında kitap hakkında övgü dolu makaleler yazılmış.

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.