Benim Hayal Defterim

İYİKİ DOĞDUN OĞLUM

“Hiç kimsenin yağmurun bile böyle küçük elleri yoktu” diye şarkılar söylerken avucumun içinde büyüdükçe elerin, kapının arkasına koyduğumuz boy ve tarih rakamları arttıkça, cümlelerin komik olmaktan çok düşündürücü olmaya başladıkça, bir yandan seninle gurur duydum, bir yandan da hayatımdaki son çocuk da büyüyor diye üzüldüm.

Aslında sen hâlâ çok küçüksün oğlum.

Senin durduğun merdiven basamağının 3-4 basamak altına inip “bak bir gün sen bu kadar büyüyeceksin ben senin yanında böyle kısacık kalacağım. Sonra sen bana aşağıda havalar nasıl ufaklık diye soracaksın” dediğimde yüzüne yayılan o kocaman gururlu gülümseyişin “ne zaman olur bu?” diye soruşun hâlâ benim küçük oğlum olduğunun kanıtı değil mi?

Bebek kokan saçların kanıtı değil mi? Ne zaman seni bırakıp bir yere gitmekten söz etsem yanaklarından yuvarlanıveren kocaman damlalar kanıtı değil mi? Bu sabah yanıma gelip “anne çok güzel hayaller kurdum. Babamla senin hiç yaşlanmayacağınızı hayal ettim” deyişindeki mutluluk ve hüzün, daha çok küçük olduğunun kanıtı değil mi?

Seni bırakıp hiçbir yere gitmeyeceğim oğlum. Sakın üzülme! Kocaman bir delikanlı olduğunu görmek en büyük hayalim. Hele upuzun kirpiklerinin çevrelediği bal rengi gözlerinden uyku gibi aşk aktığında orada olmak hayallerin en güzeli.

Nazım Hikmet’in oğluna yazdığı şiirde dediği gibi sen de;

“Buğday başağı gibi delikanlı olacaksın”

Kumral ince uzun…”

Tanrı yollarken seni, en değerli hediyeyi koyarak göndermiş yüreğine; vicdan ve merhamet.

Yumuşacık ve vicdanlı bir yüreğin olacak senin.  Ne zaman sokakta yaralı bir hayvan görsen, başına eğilip ona öyle çaresiz ve üzgün bir  ifadeyle bakıyorsunki….   Sevinçle doluyor içim.

“Benim oğlum hiçbir acıya duyarsız kalmayacak, ihtiyacı olan hiç kimseye arkasını dönüp gitmeyecek” diye seviniyorum. İyi bir insan olacaksın sen oğlum. Kocaman bir yüreğin olacak. Ne sevgiler, ne aşklar sığdıracaksın o yüreğe. Kimseye haksızlık yapmayacak, emeğe saygılı olacaksın. İçin dışın bir olacak senin, hesapların, yalanların adamı olmayacaksın sen.  Biliyorum belki biraz hırpalanacak, belki dost sandığın ellerden tokatlar yiyeceksin ama sonunda kendinden razı olmanın, hatalarımla sevaplarımla “ben buyum!” diyebilmenin, hiçbir duyguyla mukayese edilemez hazzını yaşayacaksın. Babanın tabiriyle sabahları aynada kendine gözlerini kaçırmadan bakabileceksin.

Hayatın farkında olacaksın oğlum, hayat öylesine akıp gitmeyecek önünden. Bunu bilmek nasıl mutlu ediyor beni bir bilsen.

Balkon saksısındaki çiçeği koparıp balkondan aşağı attığında “neden kıydın ona Eren yazık değil mi canı acıdı” dediğimde “olur mu anne canını acıtmak istemedim sadece özgür bıraktım” deyişini hiç unutmuyorum.

“Anne kreşteki arkadaşlarıma ben bir balığım diyorum kimse inanmıyor” diye üzüldüğün günü. Rüyanda kaybettiğin krallığın için bir sabah döktüğün gözyaşlarını, kırmızı bisikletine binerken uçuşan sarı saçlarını hiç unutmayacağım oğlum. Kimbilir daha kaç gece yan yana yatıp birbirimize hayallerimizi anlatıp, kitaplar okuyacağız.

Kimbilir kaç gece daha başını göğsüme yaslayıp “sen benim gözümün ağrısısın” diye seveceksin beni. Ne kadar daha seni kucağıma alabileceğim. O küçücük ellerinle daha ne kadar saçlarımı okşayıp bitmek tükenmek bilmeyen öpücüklere boğacaksın yüzümü. Biliyorum senin acelen var, bir an önce büyüme telaşındasın ama ben acele etmeyelim diyorum. Tadını çıkaralım her anın. Birlikte basket atalım kapının arkasındaki potaya, koridorda araba yarıştıralım, hayallerimizi anlatalım birbirimize, kitap okuyalım sen bana ben sana.  Kısaca zamanın elinden ne alırsak kâr sayalım. Biliyorum bir gün gelecek, ikimizde beraber geçirdiğimiz zamanları çok özleyeceğiz.

“Bir gününe neler vermezdim” diye iç geçireceğiz.

Dilerim hayat sana iyi davranır oğlum.

Dilerim yaşam sana her zaman seçenekler sunar, hiç çaresiz kalmazsın hayatta.

Dilerim sevginin dostluluğunun kıymetini bilecek insanlar olur yol arkadaşların.

Dilerim her günü yaşanmaya değer mutlu sağlıklı uzun bir ömrün olur oğlum.

Hani sen beni dünyayı dolaşıp geri dönecek kadar seviyorsun ya, ben seni dünyanın etrafını hiç durmadan, hiç yorulmadan, hiç geri gelmeden dönüp duracak kadar çok seviyorum.

İyi ki doğdun oğlum, iyi ki doğdun.

Elvan

Bir Savaşçının Yaşamı

516 sayfalık bir kitap insanın gözünü korkutur biraz ama Paulo Coelho’nun hayat hikayesi öylesine sarsıcı, öylesine çalkantılı ki insan elinden bırakamıyor kitabı. Paulo Coelho otobiyografisini yazmayı düşünmüş ancak hatalarını haklı çıkarmadan ve başarılarını abartmadan kendi hakkında yazmanın pek mümkün olmayacağına karar verip Fernando Morais’in yazarlığını kabul etmiş, üstelik açığa çıkmasını istemediğ şeylerin bile açığa çıkacağı riskini göze alarak. Zorlu bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmiş yazar. Elbette sıradan bir hayatı olmasını beklemiyordum ama “bu kadarı da çok fazla” dedim okurken.

Anne ve babasının zoruyla akıl hastanesine yatırılışı. “Şizoid eğilimli bir hasta” teşhisi, elektro şok tedavisi… Akıl hastanesinden babasına babalar gününü kutlamak için yazdığı mektupta,” Günaydın baba bu gün senin günün, ve sana ne bir şey verebiliyor ne de bir şey söyleyebiliyorum, çünkü sertleşmiş yüreğin sözcükleri duyamıyor. Artık aynı adam değilsin. Yüreğin yaşlandı, umutsuzluk kulaklarını sağır etti “  diye devam eden hüzünlü mektubu, uyuşturucuyla kat ettiği gençlik yılları, hippilik ve sonrasında karanlık güçlerle kurmaya çalıştığı yakın temas  sırasında yaşadığı  korkulu deneyimi, bu arada sürekli okuyarak ve yazarak beslediği ünlü bir yazar olma tutkusu.

Defalarca geri çevrilen yazıları bana “Kazananlar asla vazgeçmeyenlerdir” sözünü hatırlattı.

İki çok satar plakla süslediği müzik kariyeri, tutukluluk günleri, Ezoterizme duyduğu hiç dinmeyen merakı ve dünyada yavaş yavaş  tanınır bir yazar olmaya başlaması.  Bu arada dünya Paulo Coelho’nun önünde diz çökerken, Brezilyalı eleştirmenlerin küçümseyen eleştirileri, meğer Brezilya’da bir başkasının başarısı kişisel bir hakaret, surata patlatılan bir tokat gibi hissedilirmiş bunu ünlü Brezilyalı besteci  Tom Jobim söylemiş. Şaşırdım ne kadar da benziyoruz şu Brezilyalılara :))

Fransızlara özgü bir unvanla onurlandırılırken, Fransa kültür bakanı “Kitaplarınız iyi geliyor, çünkü onlar hayal kurma ve arayış arzumuzu artırıyor ve bu arayışa olan inancımızı güçlendiriyor.” diyerek çok doğru tanımlamış kitapların yarattığı etkiyi.

Frank Sinatra biyografisinden sonra okuduğum en doyurucu biyografiydi Fernando Morais’in yazdığı Paulo Coelho biyografisi.

Cath Kidston sipariş

Cath Kidston meraklısı giderek artıyor. Bir ara Tepe Home’da tabak ve fincandan oluşan çay takımları satıldı. Sanırım artık satmıyorlar. Sipariş konusunda yurt dışı olunca genelde bir soru işareti oluyor ama bir süre sonra insan buna alışıyor oturduğu yerden sipariş vermek çok zahmetsiz olduğundan tercih edilebilir hale geliyor.  Resimdeki ekose çantayı bayramdan önce sipariş etmiştim araya bayram girince çok uzadı. 1 ay bekledim daha sonra mail attım. Bir kaç gün içinde, paketin nerede takıldığını araştırıp gerekeni yapacaklarını belirten  cevap geldi. 1 hafta sonra paket elime ulaştı.

Önemli olan sipariş sonrasında verdikleri numarayı (order number) kaybetmemek. Aslında sipariş etmeden önce siteye girip register kısmından kayıt yaparsanız zaten hesabınıza girip ne zaman ne sipariş ettiğinizi, siparişinizin o anki durumunu ve sipariş numaranızı oradan görebilirsiniz. Kayıt olduğunuz zaman özel indirimleri haber veriyorlar.

Çiçekli çanta çok şirin ama çok küçük mini tote dedikleri kategoriye giriyor. Çantasında bir dünya taşıyanlar için kullanışlı değil.  Neyse ki benimki ziyan olmadı, 14 yaşındaki genç kızım için çok hoş bir çanta oldu 🙂

kitaplar olmasa

Eren’le Ulu Ağaç’ı okuduk beraber. Geceler boyu sürdü. Birlikte ulu ağacımızı büyüttük, o hayatı dimdik dikildiği yerden tanımaya çalışırken oradaydık. Yüzyıllar süren hayatına son darbeyi vurduğunda  elektrikli bir testere, gözlerimizden iki damla yaş süzüldü. Sincap olmasaydı ne olurdu Ulu Ağacın sonu?

Bu, hem yüzlerce yıl uzunlukta hem de birkaç günlük bir öykü. Bu, köklerden görülmüş ve dallar arasında yaşanmış dünyanın öyküsü. Ama en çok da sevginin ve umudun öyküsü. Yüreğiyle ve aklıyla konuşmayı bilen bir yazarın yalın, neşeli ve şefkat dolu anlatımıyla, tam da şu sıralar ihtiyaç duyduğumuz kitap.

Ulu Ağaç’ın çocukların doğal yaşamı  ve  çevre bilincini kavrayabilmelerinde duygulu ve keyifli  bir katkısı olacak bence.

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git Susanna Tamaro’nun okuduğum ilk kitabıydı çok etkilenmiştim. Büyülüdür satırları. Sade bir dille  birebir yaşatır kitaptaki duyguları okuyana.
Kitaplar olmasa ne olurdu? Ben saksıdaki bir çiçek olurdum herhalde :))

Renk şoku

Elie Saab’ın Renk Şoku adını verdiği  İlkbahar-Yaz 2012 Paris defilesini izledim baştan sona muhteşemdi.  Kırmızı halı kıyafetleri…

 

Style.com

steve jobs

Bu sabah işe gelirken radyoda  duydum Steve Jobs’ın ölüm haberini. Daha dün “Ağustos’ta 3 ay ömrü kaldığını söylemiş doktorlar daha iki ayı var” diye düşünmüştüm. Bir haftadır hayat hikayesini okuyordum. Sıradışı çocukluk,  hırs, merak, azim dibe vuruşlar, ihanet her şey var kitapta. 1970’lerden günümüze bilgisayar teknolojisinin neredeyse kronolojik denebilecek gelişimi, Steve Jobs’ın çağımızın en önemli endüstri  ikonlarından biri oluşuna giden zorlu yolu.

 

Jenerasyonumuzun en önemli CEO’larından birisiydi Steve Jobs. Apple,İpad, İphone, Disney-Pixar ortaklığı ve biz yetişkinlerin bile defalarca seyrettiği muhteşem animasyonlar: Toy Story, Finding Nemo, The İncredibles, Monster İnc…hayatımıza izini bırakmış, dünyayı değiştiren insanlardan birisi  Steve Jobs.

Bir başka Steve Jobs biyografisi daha geliyor. Çok satan Benjamin Franklin ve Albert Einstein biyografilerinin yazarı Walter Isaacson, Steve Jobs’la iş birliği içinde iddialı bir biyografi yazmış. 24 Ekim’de tüm dünya ile aynı anda kitapçılarda olacakmış. Sabırsızlıkla bekliyorum.

Apple sitesinde böyle duyurmuş dünyaya Steve Jobs’un ölümünü.

http://www.apple.com/stevejobs/

shortbread

 

Shortbread resimlerini ekose masa örtüsü üstünde çekseydim çok uygun olurdu.  Kurabiyeler İskoç örtü İskoç desenli:)) Yıllar önce yapmıştım bu tarifi çok çarpılmamışım belli ki, kesin bizim un kurabiyesi çok daha güzel diye düşünmüşümdür.   Yıllar sonra tarifi yeniden yapmamın sebebi  terra cotta kurabiye kalıplarımı denemek.  Kabarmayacak bir tarife ihtiyacım vardı.

Malzemeler:

  • 200 gr tereyağı
  • 2 kap un
  • 1/2 kap + 1 yemek kaşığı pudra şekeri
  • vanilya

Nasıl yaptım? Önce şeker ve yağı krema kıvamına gelene kadar çırptım. Sonra un ve vanilyayı ekledim. Aslında orjinal tariflerde vanilya kullanılmıyor ancak yoğun tereyağı tadını biraz baskılamak artı lezzetlendirmek için vanilya iyi gidiyor bence.  Hamuru hiç beklemeden açtım, kalıplarla kestim ve 190°’de 5-10 dakika pişirdim. Resimdeki gibi beyaz kalmaları gerekiyor. Tadı  güzeldi. Hazırlanması çok kolaydı. Doldurduk bir kutuya Eren okula götürüp arkadaşlarına dağıttı.♥ ♥ ♥

 

 

Çikolatalı, tarçınlı çörekler….

Çikolatalı donut’la uğraşmak zor geldiğinde, aynı tadı verecek daha kolay bir tarif; çikolatalı, tarçınlı yumuşacık çörekler. Sıcak sıcak, daha çikolataları donmadan, yanında bir fincan kahveyle harika oluyor.

Malzemeler:

  • 1 kap süt
  • 1 dolu yemek kaşığı kaymak
  • 3 tatlı kaşığı kuru maya
  • 1+3/4 kap un
  • 80 gr tereyağ
  • 1/3 kap toz şeker
  • 2 yumurta
  • 150 gr bitter çikolata
  • 1 çay kaşığı tarçın

Nasıl yaptım?

Süt ve kaymağı, küçük bir sos kabında  kaymak eriyene kadar ısıttım. Büyükçe bir kaba boşalttım, biraz ılınınca mayayı ekledim, balon telle iyice karıştırdım. Yumurtanın bir tanesini, şekeri, unu ve tarçını ekleyip yumaşak bir kıvam alana kadar yoğurdum. Tereyağını küçük küpler halinde kesip hamura kattım. Tekrar yoğurdum. Hamur paramparça olup tekrar toparlandı, elastik ve parlak bir görünüm aldı.  Önceden bıçakla irili ufaklı kıydığım çikolataları hamura ekledim, homojen bir karışım olana kadar karıştırdım. Sıvı yağla hafifçe yağladığım bir kapta iki misli kabarana kadar ılık bir yerde ağzı kapalı olarak mayalanmaya bıraktım. Yaklaşık 1-2 saat kadar sürdü. Bu sürenin sonunda hamuru unladığım tezgaha koydum. Büyükçe bir dikdörtgen olacak şekilde elimle açtım. Dikdörtgenin uzun karşı kenarına çırptığım yumurtadan sürdüm. hamuru sıkı bir rulo yaptım. Yumurtalı kenar yapışmasını sağladı. 2’şer cm kalınlığında dilimler kestim. Fırın tepsisine 4-5 cm arayla yerleştirdim. Üzerini bir naylonla kapatıp, yaklaşık 1 saat kadar tekrar mayalanmasını bekledim. Süre dolunca üzerine yumurta sürüp 180º’lik fırında 25-30 dakika kadar pişirdim.

Bu tarifi bir brioche tarifinden adapte ettim. Aslında o kadar çok tarif deniyorum ki  bazen bir şeyler yapmak istediğimde ne yapacağıma karar vermekte çok zorlanıyorum. Denediğim tarifler içinde gerçekten yapmaya değer ve çok lezzetli olanları buraya yazıyorum.

Annie Leibovitz

Amerika’nın ünlü portre fotoğrafçısı Annie Leibovitz’in ikonik fotoğrafları..

Gus Van Sant - Sean Penn

Penelope Cruz - Woody Allen

Kate Winslet - Sam Mendes

Leonardo Di Caprio

Angelina Jolie - Maddox

Nicole Kidman

Hollywood

Hollywood

Mikhail Baryshnikov - Rob Besserer

Meryl Streep- John Patrick Shanley

Sarah Jessica Parker - Mr. Big

Jude Law

Kate Moss- Marc Jakobs- Justin Timberlake

Francis Ford Coppola - Sophia Coppola

Nicole Kidman

Clint Eastwood

Tom Hanks - Ron Howard

 

 

kıtır kıtır krakerler

Kepekli krakerler…

Nasıl bu kadar kolay bir tarif böyle lezzetli olur. “Less is more”  :))

Bir akşamüstü çayının yanında peynir çeşitleriyle nefis olur. Özellikle keçi peyniriyle çok iyi gidiyor.  Buz gibi bir beyaz şarap, güzel bir meyve tabağı,  naneli peynirle hazırlanmış  kraker kanapelerle  keyifli bir happy hour olur, hatta arkasından meyveli ve kekli fondü gelirse unforgettable hour olur :)))) 

Krakerlerin üzerindeki peynir annemin tarifi. Gündüzden hazırladığı bu peyniri aynı resimlerdeki şekilde bir tepsiye sıkar dolapta soğutur, yemekten önce yada yemek sırasında peynir tabağında ikram ederdi. Nasıl yapardı? Kaliteli bir beyaz peynir, peynirin üçte biri kadar tereyağ, kuru yada ince doğranmış taze nane ve toz kırmızı biberi çatalla çok iyice ezer, karıştırır ve krema sıkma torbasına doldurur,  yıldız uçla sıkardı.   

Krakerin tarifi:

  • 2 kap kepekli un
  • 1 tatlı kaşığı karbonat
  • 1/2 tatlı kaşığı tuz
  • 1/2 kap+1 yemek kaşığı yoğurt
  • 1/2 kap riviera zeytinyağı

Nasıl yaptım? KitchenAid’e attım tüm malzemeyi, iyice karıştırdım. Unladığım tezğahta incecik açtım. 3×3 cm’lik kareler kestim. 180°’de 15-20 dakika pişirdim.

Çay yanında kraker olarak yenecekse üzerine susam yada  parmesan içine biberiye yada kekik  koymak gibi seçenekler var. Kanepe olarak ikram edilecekse aklıma ilk gelen keçi peyniri ve üzerinde ızgara mini sebze parçaları.

♥ ♥ 

Elvan

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.