Benim Hayal Defterim

limonlu puding

Her şeyin limonlusunu seven ben, pudingin de limonlusunu  çok seviyorum.

Son iki aydır bir cumartesi limonlu pasta yapabilecek kadar zamanım olması için uğraşıyorum ama olmuyor.

Malzemer:

1/4 kap mısır nişastası

2 1/2 Kap süt

3/4 kap şeker

3 yumurta sarısı

1 çorba kaşığı limon kabuğu rendesi

4/3 çay bardağı limon suyu

1 yemek kaşığı tereyağı

1 şişe Dr Oetker limon aroması

Yumurta sarıları, toz şeker ve nişastayı 1/2 kap sütle iyice karıştırdım.  Sütün geri kalanını ekleyip ocakta aralıksız karıştırarak pişirdim.  Kaynamaya başladığında altını kıstım ve limon kabuğu rendesini ekledim. 3-4 dakika sonra ocağın altını kapattım, limon aroması ve limon suyunu ekledim iyice karıştırdım. En son tereyağını ekleyip, kabuk tutmasın diye  belirli aralıklarla karıştırmaya  devam ettim.  Soğuduktan sonra kaplara koydum.

Buzdolabından yeni çıkmış buz gibi limonlu pudingin üzerinde bir top dondurma ……

 

Hafta sonu kitapları

Çilek Kızlar, Joyse Maynard’ın Türkçeye çevrilen ilk kitabı. Kitap New Hampshire’da küçük bir hastanede, birbirinden oldukça farklı iki ailenin aynı anda dünyaya gelen kızlarının hikayesi.

Çiftçi ailenin sanatçı kızı, sanatçı ailenin tarıma meraklı kızı…. Bu iki kızın birbirlerinden ayrı geçen yılları, farklı yaşamları ve beklenmedik  bir son.

Bu arada değişik türde çilekler yetiştiren Dana’dan çilek yetiştiriciliği hakkında epeyce şey öğrenebilir meraklıları :))

Joyce Maynard bu güzel romanı yazarken bol bol  lime popsickle  (dondurulmuş meyve  püresi) yemiş. Şimdi bu da nereden çıktı?

Wendy MacNaughton’un New York Times’da yayınlanan  illüstrasyonundan çıktı:))

Wendy MacNaughton, acaba ünlü yazarlar güçlü satırları yazarken yada müthiş fikirler akıllarına geldiğinde neyle ödüllendiriyorlardı kendilerini? diye araştırmış ve sonunda bu keyifli illüstrasyonu yaratmış.

 

Marcel Proust’un expresso merakı hiç şaşırtmadı beni Kayıp Zamanın İzinde gitmekten yorgun düşmenin nedeni bu olmalı insan sürekli cin gibi olursa böyle olur :)))

Oysa Tiffany’de  Kahvaltı gibi keyifli bir hikaye yazan yazar  tabiiki yazarken martini içer sheri içer:)) 

Hafta sonu kitaplarımın ikincisi Danielle Steel’in yeni kitabı Miras’tı.

Miras, atalarının izini sürmek için Fransa’ya giden Brigitte’in, onsekizinci yüzyılda geçen aşk hikayesini- siyah saçlı güzel kızılderili Sioux kızın,  Fransa’ya kadar süren macera dolu yolculuğunu ve bir Fransız soylusuyla yaşadığı aşkı- gün ışığına çıkardığı Fransa yolculuğunun  ve bu sırada yaşadığı aşkın anlatıldığı, diğer Danielle Steel romanları gibi romantik bir hikaye.

Tarihle içiçe biri yaşadığımız yüzyılda, diğeri onsekizinci yüzyılda geçen aynı soydan gelen iki kadının hikayesi.

 

Hafta sonu

Tatil dönüşü, evde sakin geçirilen bir hafta sonu gibisi yok.  Bol bol kitap okudum ve birazda  Eren’i mutlu edecek tatlılar yaptım. Sadece Eren’imi?    Eren’e “sana ne yapayım?” diye ne zaman sorsam yüksek sesle “bezeeeee” diye bağırır. Bir gün önceden kalan yumurta aklarıyla yaptım bezeyi ziyan olamsınlar diye.

Oldu olmasına da, en güzelinden bir beze yapmak için yumurtaların oda sıcaklığında ve taze olaması şart.

Hafta sonu bizim geleneksel pirincimiz basmati ile sevdiğim patatesli pilavı yaptım. Görüntüsü çok güzeldi.  Basmati öyle bir pirinç ki değişik lezzetlerden hoşlanmayan misafirlere yapılmamalı, çünkü değişik bir kokusu var.  ( sanskritçe de kokulu demek)  Bence dünyanın en lezzetli pirinci ama belki de bu benim  basmati ile yapılan çeşit çeşit pilavlarla büyümüş olmamdan kaynaklanan bir alışkanlıktır.  Baklalısı, üzümlüsü, safranlısı, kazmaklısı, patateslisi….

Neyse ki artık Türkiye’de de satılıyor. Çocukluğumda bu basmati, Amerika’dan gelen hediyeler içinde, değer bakımından ilk sıradaydı:))) 

Geçen yıl teyzemi anmak için düzenlediğimiz kalabalık toplantıda, kuzenimin yaptığı pilav hala aklımda. Cüneyt ağbimden öğrenmeliyim nasıl yaptığını, o şahane pilavı; dışı benimki gibi çıtır çıtır incecik patates, içinde;  havuç, sarı üzüm, safran ve nefis baharatlar…

Bu arada  glisemik indeksi diğer pirinçlere göre daha düşük olduğu için diyabetlilere önerilen pirinçtir basmati.

Balkon residences

     Sadece güzelliğiyle değil, başarılı iş hayatıyla da ailede hepimizin taktir ettiği güzel kuzenim, Balkon Residence projesiyle: dekorasyon, otelcilik ve restorasyon konusunda da yeteneğini konuşturmuş.  Balkon Residence  Galata’da çıkmaz bir sokakta 1800’li yılların sonlarında inşa edilmiş tarihi bir binanın, 2010 yılında yenilenip yeniden  dekore edildikten sonra Nisan 2011’de hizmete açılmasıyla hayata geçmiş. 

  İstanbul’u en eski yerleşim bölgelerinden birinde, tarihle içi içe yaşamak için en konforlu adres olmuş Balkon Residence.

http://www.balkonresidences.com/shell2.swf

Dış cephe rengini ve  kapıyı çok beğendim.

Kapı binanın orjinal Kapısı, o da binanın tamamı gibi orjinaline sadık kalınarak yenilenmiş.

Sayfanın sonunda  binanın ilk halini görünce çok şaşıracaksınız.

Bina 5 katlı ve her katta  bir daire var.  Her katın farklı bir adı,  farklı renklerin kullandığı bir dekorasyonu var.

1.Kat: OPAL

Daha çok siyah  beyaz ağırlıklı dekorasyonu.

Duvarlarda eski İstanbul fotoğrafları  ve gravürleri var.

2. Kat:Lâl

Çalışma masası, perdeler, abajurlar hepsi çok şık.  Süpürgeliklere dikkat! orjinali bu yükseklikteymiş.

 Bu oda sediriyle, sini sehpasıyla tam bir Osmanlı olmuş.

Marmara mermerleri çok güzel.

3.Kat: Akik

Duvarda değişik  form ve çerçevelerde  kullanılmış aynalar şık bir ayrıntı oluşturmuş.

Mutfak dolapları mat lake

4. Kat: Topaz

Bu odanın duvar rengini ve dresuarı çok beğendim.

Radyatörler  için bile ciddi bir emek harcanmış.  Ayaklı ve kabartma desenli  dökme radyatörleri özel olarak yaptırmış kuzenim. 

Yatak odalarındaki heykel abajurlara bayıldım. 

5. Kat: Topaz

Turkuvaz çalışma masası özel üretim.

Masanın ayakları özel olarak yaptırılmış. resimde tamamı görünmüyor ama çok şık bir masa.

Bu odanın manzarası harika. Mavi ve kremin huzur veren uyumu nasıl da çekiyor insanı.  Eskiden mavi tonları daha çok çocuk odalarında kullanılırdı galiba son yıllarda mavi yeniden keşfedildi özellikle Tiffany mavisi çok moda.

Banyoda duş alırken kız kulesini, topkapı sarayını seyretmek biraz çılgın bir şey olmazmı:))  Bu banyo bile inanılmaz yaratıcı bir fikir.

Yukardaki resimlerden sonra binanın ilk halini görünce, insan fazla zorlamıyor hayal gücünü tahmin etmek için harcanan zamanı, emeği….

Şimdilerde ikinci Balkon Residence projesi için çalışıyor güzel kuzenim.

Haliç’teki ofisini görmek için sabırsızlanıyorum.

Bozcaada

Limana ayak basar basmaz hemen sağda mavi beyaz çizgili minderleri, mavi sandalyeleriyle,   Kaan bey  ve  Gülcan hanımın işlettiği ismi olmayan kafede, Gülcan hanımın lezzetleri, Kaan beyin hoş sohpetiyle tadı damağımızda,  anısı hatıralarımızda kalan , harika bir kahvaltıyla başladık  Bozcaada keyfimize.    Onlar çoktan bir Bozcaada klasiği olmuşlar bile.

Bozcaada esintili güzel havası, tarihi evleri, salkım salkım çiçekleriyle  öyle cana yakın, öyle sevimli ki daha ilk dakikalarda tavlayıveriyor insanı:))  

Bozcaada mezeleri, Çiçek pastanesi, cincik boncukçular, renkli kapılar, akşam sefaları, limanın sağındaki mavi beyaz kafe, çini narlar, Ayazma plajı, Sakızlı Türk kahvesi, sakızlı bademli un kurabiyesi, domates reçeli, Bozcaada üzümü, Talay şarapları …

Fotoğraflar anlatacak Bozcada’nın güzelliğini…


 

 

 

Kap kek

İlk yazdığım tariflerden biriydi muzlu kek. Kolayca yaptığımız, Eren’in çok sevdiği muzlu keki :))

Bu kez kap kek yapmak için kullandık aynı tarifi. Üzerine nefis bir labneli, muz aromalı krema yaptık. Kremanın tarifini yazmalıyım biliyorum ama ölçü kullanmadan yaptım. Bir daha yaptığımda mutlaka ölçülü olacak çünkü bu krema çok lezzetli ve hafif. Genelde kap kek süslemede kullanılan  butter cream tereyağ ile yapıldığı için bana çok ağır geliyor.


Sevimli Çantalar

Anya Hindmarch’ın kanvas çantaları…

Shopping benim favorim 🙂

Victoria Hagan

Victoria Hagan’ın dekore ettiği  birbirinden güzel evler.

 

Elif

Yeni   bir Paulo Coelho kitabı çıkınca heyecanlanırım. Öylesine okuyup geçeceğim bir kitap olmayacağını,  altını çizeceğim satırlar olacağını, ustaca kurulmuş cümlelere takılıp gizemli yolculuklara çıkacağımı bilir sabırsızlanırım. Elif (O Aleph); bir yolculuk hikayesi aslında aynı anda yaşanan iki yoculuk; çoğrafi ve ruhani iki ayrı yolculuk.  Yazarın, Transsibirya treniyle  Moskova’dan başlayıp Vladivostok’a kadar uzanan 9288 km’lik rusya gezisi  ve  Moskova’da tanıştığı  Hilal’le yaşadığı sarsıcı Aleph anları..  ( ünlü Arjantin’li yazar Jorge Luis Borges’in tanımladığı Aleph’i yaşar Paulo Coelho  Hilal’le) Sürükleyici bir kitap. Paulo Coelho kitapları için söylenecek çok şey olur daima.  Satırlar tıpkı aşağıdaki alıntılarda olduğu gibi çok şey söyler. 

  Kalbimiz niye var olduğumuzu bilir ve ancak tevazu sahibi olanlar bunu kabul edebilecektir. Evet, kalple söyleşmek zordur, ama şartmıdır?  Mühim olan inanmak, işaretleri takip etmek, kendi menkıbemizi yaşamaktır. Er yada geç bir şeylerin bir parçası olduğumuzu hissederiz, bunun ne olduğunu mantıkla anlayamasak bile. Geleneğin dediğine bakılırsa her birimiz var oluşumuzun gerçek sebebini ölmeden bir saniye önce anlarmışız, cehennem yada cennet  işte o an doğarmış.

  Cehennem, o kısacık anda geriye bakıp hayat denen mucizeye anlam katma fırsatını kaçırmış olduğumuzu anlamakmış. Cennet ise o an, “Hatalarım oldu, fakat hiç korkaklık etmedim. Hayatımı yaşadım, ne yapmam gerekiyorsa yaptım diyebilmekmiş.

  “Sana tek bir tavsiyem var: Başkalarının ne düşündüğü sakın gözünü korkutmasın. Sadece sıradan insanlar tehlikeden uzaktır, dolayısıyla risk al hayallerinle yüzleş.

   Hata yapmaktan korkmayan, hata yapan insanları arayıp bul.Onların hataları, yaptıklarını gölgede bırakmış olabilir. Fakat dünyayı ancak böyle insanlar değiştirir, defalarca hata yaptıktan sonra gerçekten fark yaratmayı ancak onlar başarırlar.”

 

 

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.