Hayatımın en önemli günlerinden birini daha yaşarken, kız arkadaşların ne kadar önemli ve değerli olduğunu bir kez daha hatırladım.Yorucu birkaç günün ardından dün ve bugün uzun uzun düşündüm hepsini.
“Hayat sana teşekkür ederim” dedim.
Sadece birkaçını geride bir yerlerde bırakmama rağmen, beraber büyüdüğüm diğerleri için, geride bıraktıklarımla yaşadığım güzel anılar için…
Çocukluğumun tek şahidiydi içlerinden birisi, beraber oynadık çocuk oyunlarını, ilk aşkların heyecanlarını yaşadık beraber, ergenlik, anne kız çekişmeleri, büyümenin en sancılı günlerinde hep beraberdik, öyle devam edecekti sanki her şey. Kelimelere dökülmemiş sözler vermiştik birbirimize,beraber çocuklar doğurup beraber yaşlanmak için ama olmadı, ben tek başıma devam ettim yola. O, geride kaldı. Bir not düşmüşüm defterimin arkasına “hayat bir bahçe, o bahçede sonsuza dek tutmayı beceremediğim çiçekler oldu, solup gitti en güzeli, yerine yenisi koymadım, boş bıraktım yerini.”
Yıllar boyunca o kadar çok şey paylaşmıştık ki, hep kızdım kendime, daha çok ağlamalı daha sık düşünmeliydim onu. Bu kadar kolay olmamalıydı onsuzluk, ama hayat böyle, yas tutman için durup seni beklemiyor hiçbir şey. Üzüntü ve acıyı verdiği gibi yola devam etmen için gereken gücü de; başka mutluluklar ve sevinçlerle yeniden veriyor insana ve bana da tam o yıl kızımı verdi.
17 yaşındaydım tanıdığımda diğerini, evlenip de o uzak ülkeye gidene kadar neredeyse her akşam kapısın kapadığımız odalarda yeni yetme flörtlerin heyecanını, platonik aşkları acısını paylaştık.
Üniversite yıllarıydı, ders çalışmamız lazımdı, sınavlar vardı ama başımızda esen kavak yelleri kesmişti ayağımızı yerden. O her daim çılgındı, yasaklara başkaldırır, bitmek tükenmek bilmeyen çatışmaların ortasında kalırdı . Bense hep ailenin söz dinleyen cici kızı. O hayatın içinde bata çıka aktı gitti, ben hayatın önümden akıp gitmesine seyirci kaldım o yıllarda. Önce ben evlendim, ertesi yıl o evlendi ve gitti. O da çıktı hayatımdan. Yıllar, senede 2-3 günlük görüşmelerle geçti, çok az şey paylaştık, çok az görüştük ama aramızdaki bağ hiç kopmadı. Ne zaman bir şeylere üzülüp sıkılsam, burnumun direği sızladı hasretinden, “olsa da kapansak bir odaya saatlerce sohbet etsek, iyileştirsek yaralarımı beraberce” dediğim.
Her gördüğümde seni, bir yandan “ne sinir olduğunu unutmuşum be!” deyip, bir yandan yüzündeki her detayı hafızama kazımaya alıştım. Seni sevmekten hiç vazgeçmedim yıllarca. sevgimin ne çok olduğunu, sesin o binlerce kilometre uzaktan üzgün geldiğinde, kendimi çaresiz ve mutsuz hissetiğimde anladım. Anneni kaybettiğinde oralarda yalnız olmadığını bilmek, iyi bir kız arkadaşın olduğunu bilmek mutlu etti beni. Kısaca yürekten sevdim seni.
Üniversite hayatımın son yıllarında tanıdım diğerini, daha bu sabah konuştuk bir fincan kahve eşliğinde kaç yıl oldu diye. 20 yıl olmuş bile. Son yıllarda daha da güçlenmiş aramızdaki bağ, bunu büyümemize, olgunlaşmamıza ve birbirimizi iyice tanımamıza bağladık.
Aramızda iyi bir denge kurabilmemizin temelinde farklılıklarımız yatıyor. O benim mantıklı yanım, ağlama duvarım ya da dışarıdaki sağduyum. Ben onun nesiyim? Galiba bütün o başarıyla altından kalktığı işlerin peşinde sürüklenirken arada bir vermek istediği dinlenme molasıyım ya da stres ve yorgunlukla dolu hayatında, durup, “başkaları nasıl yaşıyor, nelere üzülüyor?” sorusunun cevabıyım.
En renklisini tanıdığımdaysa 11 yaşımdaydım.Ortaokul ve lise yıllarında hep beraberdik. Coca Cola içerken şişenin altına vurup dişini kırdığımda koca bir kızdım. Çınarcık’tan gönderdiği mektupları hâlâ saklıyorum. Lise bitti, o evlendi, başka bir ülkede yaşamaya başladı. Uzun süre uzak kaldık. O başka bir dünyada bambaşka bir hayat yaşarken ben hayal ettiğim üniversite kampusunda kendimi kaybettiğim yıllarımı yaşıyordum. Değiştiğim, kendimi keşfettiğim harika yıllardı. Sonra bir yerlerde tekrar başladı herşey. Bir kaç ay farkla dünyaya getirdik kızlarımızı.. Artık fazla olmasa da yine ortak bir iki şeyimiz vardı. Böylece başladı yeniden her şey. Farklı bir dünyadan yayın yapan fena halde dünyalım o benim. Ne güzel tanımladım onu.
Bazen kızarım bazen eleştiririm ama ondaki su ve yağ benzeri birbirine hiç karışmayan o saflığı ve cingözlüğü çok severim.
Hayatın peşine takılıp ,durup dinlenmeksizin koştuğum yıllarda , istediğim sıklılıkta görüşemediğim, ama orada olduklarını bilmenin bile dünyalara bedel olduğu kız arkadaşlarım.
“Arkadaşlarınız kendi seçtiğiniz kardeşlerinizdir” diyor ya bir reklamda kendi seçtiğim kardeşlerim için bir kez daha “Hayat SanaTeşekkür Ederim”
Banu-Elvan (Elba)
ODTÜ