Bu günlerde bir başkasının hayatında, yaşamın ne kadar değerli olduğunu yeniden düşünür oldum. Gözyaşlarımı zor tutuyorum gözümün pınarlarında. Yaralı bir kedi görsem yolun kenarında, sel olup akacak biriktirdiğim ne varsa. Hüzünlü bir Haziran geçti, şimdi hüzünlü bir Temmuz geçiyor hayatımdan. Mantıklı biri derhal bu durumdan çıkmak için çareler arar ama benim gibi duygusal bir “balık” dibine vurmadan bırakmaz hüznü. Ne yapar? Anıların sıcacık örtüsünün altında saklanmak ister. Geçmişin tatlı anılarında iyileştirmek ister bugünün yaralarını. Geçmişe yolculuğun tek hüznü: Geçmişin geçmişte kalmış olması 🙁 Oysa mutlu anlar var orada. “şimdi bulsam bir yerlerden dünyalar benim olur” dediğim, kaybına üzüldüğüm küçük değerlerim var. Bir zamanlar delice sevdiğim insanlar var. Masallarım, hayallerim var.
Yaraya sürülmüş alkol gibidir hüzünlü bir zamanda geçmişe yolculuk; ilk anlarda yarayı daha da acıtır ama sonunda tedavi eder öyle bırakır. Böyle zamanlarda:
Affan dedeye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne de adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiç bir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
şiiri düşmez dilimden. Hiç bir şey sorulmasın benden isterim, haberim olmasın olup bitenden.
İşte saklanmaya ihtiyacım olduğu böyle bir anda, tavan arasında buldum kendimi. Affan dedeyi arıyordum galiba 🙂 çocukluğumu buldum onun yerine eski bir bavulun içinde. “Haksızlık bu!” dedim. Hayatımın bir dönemi, babamın hediyesi bir elişi kutusuna sığmış. Daha kutuyu açmadan, o hediyenin beni günlerce nasıl oyaladığını hatırladım. Kutuyu açtım. İçinden günlükler, mektuplar, şiirler, kurutulmuş çiçekler çıktı.
Geleceğe yazılmış mektupları yine açamadım. Tavan arasından çıkıp, fersiz bir ışık eşliğinde geceler boyu okudum küçük bir kızın çarpık çurpuk yazısıyla yazdığı günlükleri. Ağladım, güldüm… “Ne komik bir kızmış bu yaa” dediğim de oldu, kırılgan kalbine üzüldüğüm anlarda… O küçücük bedenin içinde ne fırtınalar kopmuş. Günlüklerini okuduğum bu küçük romantik kıza yıldızlar kadar uzağım şimdi. Kendi satırlarımda bir başkasının hayatını okudum sanki.
Sahi, bir ömre kaç hayat sığıyor?
Hüznün rengi mavi miydi?