Çocuklar olmadan hiçbir yere gidemeyen ben, arkama bile bakmadan bindim uçağa. Sadece iki geceliğine Kopenhag. İlk kez hiç çalışmadan çıktım yola. “Topu topu iki gün, nasılsa otel lobisinde bir gezilecek yerler haritası vardır .” dedik ve çıktık yola.
37.000 mile iki bilet, üstelik business class. Booking.com’dan otel rezarvasyonu… İstanbul-Kopenhag 3 saat. Kopenhag havaalanınıdan trene bindik, 2-3 durak sonra şehir merkezindeydik. 15 dakika yürüdük otele.
Sadece birer el bagajı ile yola çıkmanın rahatlığı hiç bir şeyde yok. Rahat birer spor ayakkabı, birer yedek kazak…
Bu pastanenin önünde insanlar kuyrukta bekliyorlardı. Ertesi sabah erkenden girdik içeri. Pasta ve kahveyle sabah keyfi yaptık. Avrupa’nın motorlu taşıtlara kapalı en uzun alışveriş caddesi “Stroget” 3,2 km. Yılın en keyifli zamanında gezdik bu caddeyi. Her yerde Christmas süslemeleri, şarkıları…
Kilometrelerce yol yürüdük. Kraliçenin sarayını, Round Tower’ı, Christianborg’u, kıyıda bir kayanın üzerinde oturan küçük deniz kızını, Tivoli Bahçelerini, Nyhavn’ı, Rosenborg kalesini … Bu arada nasılsa yakarız diye, ne bulduysak yedik. Sokak satıcılarının sattığı tarçınlı, kıtır şekerli bademler nefisti!
Tivoli Bahçesi, ışıl ışıldı. Tarçınlı kokular her yeri sarmıştı. Glögg yani sıcak şarap inanılmaz derecede lezzetliydi. Her köşe başına bir köz mangalı koymuşlar, insanlar başına toplanıp hem ısınıyorlar hem de sıcak şaraplarını içiyorlar keyifle.
Acaba bu hangisi? Rodolph, Dasher, Prancer, Vixen, Comet, Cupid, Donner, Blitzen… Noel babanın kızağını çeken geyiklerden birisi. 🙂
Yeni iş telaşı ve stresi, çocukların okulu, ödevler, evde sürekli bir yardımcıya ihtiyaç duymama rağmen buna asla razı olmayan kalbimle mücadele, eşimim haftada iki gün ama bana daha uzun gelen yokluğu derken o kadar bunalmıştım ki…
Bir öğle yemeğinde karar verdik ve hemen Türk Hava Yolları ofisinde aldık soluğu. ” Nereye bilet varsa” dedik. Kopenhag harika bir 2 gün kaçamağı oldu.
Bol bol yürüdük, bol bol fotoğraf çektik. Kopenhag pek çok Avrupa şehrine göre pahalı. Giyim kuşam konusunda iştah açıcı bir ülke değil; ama tam bir dizayn cenneti.
Waffle ve churos satan dükkanlardan yayılan tarçınlı çikolata kokusu bütün sokaklara yayılmış. Öyle çok spesifik bir fast food zincirleri yok; ama İllum gibi çok katlı mağazaların alt katlarında gurme marketler ve self servis restoranlar var.
Ahmet, ümidini hiç yitirmeden iki gün boyunca İskandinavlara özgü Nordic kar kazaklarından aradı. BenimKopenhag’da en sevindiğim şey pek çok yerde İngilizlerin meşhur oyuncakçısı Hamleys’in olmasıydı. Vay beeeee! Hamleys Londra’da 1780’de kurulmuş.
Şaşırdım çünkü neredeyse evsiz görünüşlü adamlar bile harika ingilizce konuşuyorlardı. Düşündüm neden bizde böyle değil? Eğitim sistemimizin eksiklerinden biri de bu galiba. Bu arada İskandinav ülkeleri, dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip olmakla tanınıyor. Örneğin Avrupa’nın en az ders saatine sahip ülkesi Finlandiya, ters orantıda en çok başarı sağlanan ülkesi.
Aralık ayında bir Avrupa ülkesine gitmenin bambaşka bir keyfi var. Her yer ışıl ışıl… Bana çok iyi geldi bu kısa, ışıl ışıl tatil. 🙂