Resim yaparken zamanın nasıl geçtiğine, kafamı kurcalayan düşüncelerin yok olup gidişine şaşardım. Resim yapmak eşsiz bir terapiydi benim için. Bol bol boş vaktimin olacağı zamanlar için bir kaç yıl önce ara vermiştim resim yapmaya. Gece herkes uyuduktan sonra, mutfak masasının başında oturup elimde fırçalar kurabiyeleri süslerken, resim yapmayı ne kadar özlediğimi fark ettim :((
BROOKE SHİELDS
Brooke Shields’in New York’ta ki evi… Klasikle modernin harika uyumu…
Dekorasyon söz konusu olduğunda cesur olmak gerektiğini öğrendim. Koyu renk ahşap yer döşemeleri kaplattığım evime krem rengi lake süpürgelik yaptırdığımda bunu yadırgayanlar olmuştu. Hatta krem rengi kapı iyice şaşırtmıştı 🙁 Oysa kontrastların yarattığı görüntü muhteşem oluyor.
Duvar renkleri, coco sisal halılar…
Yemek odasının duvarları kağıt mı bilmiyorum ama grisaille mural dedikleri bir teknikle boyuyorlar duvarları. Ben, bayılıyorum bu tekniğe bu görüntüye. Tamamıyla monokrom ya da monokroma yakın genellikle grinin tonları kullanılarak yapılıyor bu boyama. Çocukluğumun evinde, salonumuzun duvarında kocaman bir eski İstanbul gravürü asılıydı, grisaille bana o gravürü hatırlattığı için çok sıcak geliyor galiba :))
Siyah beyaz Brooke Shields profil portre, ikonik Robert Mapplethorpe fotoğraflarından birisi.
Kontrastlar…..
Porselen kaplama bakır küvet, gün ışığı ile yıkanmış aydınlık bir banyo…
Bu oda harika, sıcacık . Dekor amaçlı kullanılan vintage deri bavullar, Bouillette lambalar….
Fotoğraflar: Architectural Digest
Rezeneli elmalı salata
Bu salatayı her yediğimde 25 yaşındaki Elvan’la dalga geçiyorum. Dünyanın en meşhur mutfağına sahip ülkede bir buçuk ay pizza ve makarna olmasa açlıktan ve hasretten ölecek 3 gençtik. Akşam yemeklerinde şans vardı ancak, öğle yemekleri kurs gördüğümüz fabrikanın yemekhanesinde bahtımıza ne çıkarsa… her öğlen önce umutlu bir bekleyiş, sonra yıkılmış hayallerimizi bol ekmeğin içine katık yapıp yediğimiz yemekler… Tarçınlı domuz kanı sosisi en unutulmaz kâbusumuzdu. Salatanın tek ümidimiz olduğu bu öğle yemeklerinde, hardal soslu elmalı yeşil salata isyan ettirirdi bizi “elmanın salatanın içinde ne işi var?” Aradan 3-4 yıl geçti, bu defa farklı bir ülke, çalıştığımız hastanenin yemek hanesinde öğle yemeklerinde yediği salatasının üzerine törensel hareketlerle bal döken zenci adama oturduğumuz yerden söylenip durduk karı koca ” ne zevksiz adamlar bunlar, balla salata yenir mi?”
İnsan eleştirdiği şeyle sınanmadıkça ölmüyormuş. :))
Resimde gördüğünüz salata, ballı hardal soslu elmalı yeşil salata. Bu aralar en favori salatam :)))
Siz siz olun benim gibi, bizim gibi ön yargılı olmayın. Marul ya da kıvırcık salatanın üzerine biraz kalınca jülyen doğranmış Granny Smith yeşil elma ve rezene doğrayın (rezenenin anasonlu tadı salataya çok yakışıyor) Üzerine bir çay kaşığı bal, bir tatlı kaşığı hardal, limon suyu ve dört yemek kaşığı sızma zeytin yağını iyice çırpıp dökün. Bir deneyin…..
kış çorbası
Eren’in iyileşme çorbası :((
Ateşli, ağrılı zor iki gün geçirdik. Bol sebzeli yeşil çorba işe yaradımı bilmiyorum ama beni rahatlattı :)) Yıllardır aynı temel üzerine değişik sebzelerle yaptığım kış çorbasını çok seviyor çocuklar. Hatta daha küçük yaşlarda kupaya doldurur verirdim ellerine TV izlerken içerlerdi.
Bu defa küçük farklarla daha da lezzetli oldu Eren’in iyileşme çorbası. Büyükçe bir soğanı gelişi güzel doğrayıp tepeleme dolu 1 kaşık tereyağı ile kavurdum. 1 komposto kâsesi kadar brokoli, aynı miktarda karnıbahar, 2 orta boy iri doğranmış patates ve bir adet dilimlenmiş havucu kavrulmuş soğanların üzerine koydum. 3 kap su ilave edip, tuzunu karabiberini ayarlayıp kısık ateşte 1 saate yakın pişirdim. Çorbayı blender’dan geçirdim. Tekrar tencereye aldıktan sonra yaklaşık 1 kap tavuk suyu ekledim. İçine 9-10 yaprak kereviz yaprağı doğradım. Bir taşım daha kaynatıp kapattım altını.
Çorba fazla kıvamlı gelebilir bu durumda su ekleyebiliriz.
Eren ateşler içinde yanarken, ön ergenlik rüzgarıyla şişirip durduğu yelkenleri suya iniverdi. Yeniden küçük , savunmasız bir anne kuzusu oldu. İlişkimizi resetledik :)))
Eataly
Eataly, dünyanın en büyük İtalyan yiyecekleri ve şarapları satan market alanı. Oscar Farinetti, ilkini Turin İtalya’da açtıktan iki yıl sonra Mario Batali, jose Bastianich ve Lidia Matticchio ile birlikte New York Fifth Avenue’de yaklaşık 5000 metrekarelik bir alanda ikincisini hayata geçirmiş.
Eataly, kocaman bir market; sebzeden markarnaya, balıktan sosise, peynirden tereyağına, pastadan şaraba her türlü İtalyan tarzı yiyecek satan bir market.
Eataly, bir okul; makarnanın nasıl yapıldığını, ekmeğin nasıl mayalandırıldığını, istiridyelerin nasıl hazırlandığını görüp öğreneceğiniz bir okul.
Eataly, İl Pesce’de deniz ürünleri, La Pizza & La Pasta’da pizza ve makarna çeşitleri yiyebileceğiniz, La Piazza’da arkadaşlarınızla ayak üstü sohpet ederken a la minute atıştırmalar yapabileceğiniz, le Verdura’da mevsimsel sebzeler tadabileceğiniz, Birreria’da yıldızların altında keyifli ve uzun bir yemek yiyebileceğiniz, Rosticceria’da et düşkünlüğünüzü tatmin edeceğiniz, I Panini’de meşhur İtalyan paninilerin tadına bakabileceğiniz, Pranzo’da ara taıştırmaları yapabileceğiniz dev bir restorant
Biz gitmeden önce, özel bir tadım günü haberi geldi bizde o güne denk getirdik Eataly maceramızı. Ben kendimi kaybedip, bulduğum bir sepete çeşit çeşit soslar, makarnalar doldurmaya başlamıştım ki Defne ” anne kendine gel bunları nasıl götüreceğiz?” diyerek beni kendime getirdi.
Uzun uzun izledim makarna kapatışlarını, kesmelerini. Bir iki kitap alayım dedim, sonradan ondanda vazgeçtim. Amazon sağolsun taşıdığıma deymezdi.
Panettone ve Pandora’nın bu kadar çeşidini ilk kez gördüm. Tamamen açık bir alan olduğundan, hem çok farklı, hem de çok sıcak bir ortamdı Eataly. Kokular müthişti.
“Food unites us all” Eataly’nin manifestosu. “Good food brings all of us together, and helps us find a common point of view. We believe that one of the greatest source of joy is what happens around a dinner table.” Annem gibi düşünen bir Eataly :))
“Our Passion has become our job” bu da manifestolarından birisi. Bizim tutkularımız da bizim işimiz olacak mı?
Benim New York’taki en keyifli molam Eataly’de gezindiğim, seyrettiğim ve yediğim saatlerdi.
Mario Battali’yi görme ümidiyle her kalabalık topluluğun arasına daldım ama olmadı :((
Reçeller içinde pektin olduğundan bizim reçellere göre daha az tatlı. Makarna sosları, ekmek üstüne sürülen ezmeler harikaydı. Mario Batali’nin votkalı domatesli makarna sosu inanılmaz lezzetliydi.
İstiridye barın önünden hiç bakmadan hızla geçtim. Üzerine limon sıkıp, çiğ yedikleri bu şey bana hiç çekici gelmiyor 🙁
Herşeyden tadabilmek isterdim ama kokular insanı doyuruyor galiba. Lazanya verdura çok nefisti içinde yeşil fasülye, bezelye gibi yeşil sebzeler vardı. İtalyanların odun ateşinde pişen klasik rustik pizzaları hemen hemen her yerde aynı.
3 gün, günde 10 km’ye yakın yol yürüyüp, yorgunluktan ölmüşken, koca bir bardak şarap beni yerle bir etti :)) Çocuklar, kimi zaman yorgun ama çoğunlukla hiperaktif ve mutluydular.
Alamadığım soslar:(((