Yaşasaydın, bu gün mutlaka beraber kutlardık doğum gününü.
Bazen hayal ediyorum, nasıl olurdu 40’lı yaşların? Güzel gözlerinin kenarındaki çizgiler etkilemezdi duru güzelliğini, kumral saçlarında mutlaka beyazlar olurdu ya da beyaz tenine kızıl saç çok yakışırdı. Güzel ellerin hâlâ ipek gibi olurmuydu? Zaman sessiz sakinliğini değiştirirmiydi acaba? Hiç yükseltmediğin sesin bağırmayı öğrenirmiydi kızdıklarına, yoksa eskisi gibi içindemi biriktirirdin acıları hüzünleri? Yaşasaydın, bu 15 yılda değişirmiydin birazcıkta olsa, yaşadıkların güçlendirirmiydi seni? Şimdi olsaydı yinede o kadar üzülürmüydün, kırabilirmiydi kalbini onca acımasızlık, haksızlık? Bu soruların cevabını hiç alamayacak olduğumu biliyorum sadece merak ediyorum.
Biliyormusun bazen çok özlüyorum seni, uzun uzun düşünmek, tekrar hatırlamak istiyorum. Her doğum gününde gözlerimi kapatıp, kıvrılıp bir köşeye canladırıyorum o günleri. Çocukluk günlerimiz ne kadar güldürüyorsa beni, yetişkin bir kadın olduğun yılların görüntüleri o kadar ağlatıyor. Ben daha çok okul dönüşü birbirimize koşup anlattığımız ilk aşkları, denediğimiz ilk tarifleri, gelinlik provalarını, aseton kokulu sohpetlerimizi hayal ediyorum.
Şimdi hayatta olsaydın, kesin şu an Dukan Diyeti yapıyor olurdun, yeni aldığım kotu dener sana dar gelirse bana kızardın, sohpet konularımız farklı olurdu belki ama eminim yanında kendimi en rahat ,en mutlu hisettiğim insanlardan biri olurdun yine. Defne’ye benim çocukluğumu anlatırdın. Bak bir şeyden adım gibi eminim Defne seni çok severdi.
Ben her şeyden çok severdim seni, sen gözlerimden anlardın mutluluğumu, hüznümü, sevincimi. Canımı acıtacak tek bir cümle dökülmezdi dudaklarından, severdin sen de beni eskisinden daha çok.
Bu gün eve giderken bir pasta alacağım, akşam üzerine bir mum dikip tek başıma üfleyeceğim. Sen bir dilek tut.