Yiğit Pura
Top Chef
Top Chef yarışması Digitürk Plus’ta yayınlanıyor ama henüz Yiğit’in yarıştığı Just Desserts yayınlanmadı. En kısa zamanda Yiğit’ten burada yayınlamak için bir tarif isteyeceğim.
31 Ocak 2011 Pazartesi
1. Gün
Bu gün neyin başlangıcı olacak merak ediyorum doğrusu. Uzun yıllar sürecek keyifli bir yolculuk olmasını istiyorum. Onca yıldır kağıda döktüğüm mutlu anları, hüzünleri, tarifleri.. paylaşmak başka bir değişle kapıları herkese açmak nasıl olacak bilmiyorum. Denemek istiyorum.
Neler olmalı içeriğinde? galiba her şeyden biraz hayatın kendisi gibi damak tadı, göz zevki, mutluluklar, hüzünler, komedi, aşk… ve daha aklıma gelmeyen günlük yaşamsal detaylar. Çocuklarım doğduktan sonra günlük yazarken daha farklı bir bakış açısı edindim kendiliğinden gelişen bir durumdu bu satırlarda mutlulukların bol ama hüzünlerin daha az olmasına özen gösterdim ilerde okuyacaklarını hesaba kattım hep, tarifleri yazdığım defterlere küçük notlar yazdım Defne için “bu kurabiyeyi her yapışımda fırının önüne oturup heyecanla pişmesini bekleyişin geliyor aklıma”,” bu tarif anneannenin tarifi sende yap çocuklarına sakın unutma” gibi taşındığım evin duvarına minicik bir not yazdığım günü hatırlıyorum “bu evde biz mutlu olduk umarım sizde olursunuz” şimdi biraz çocukca gelsede ben hep böyleydim hayatıma girmiş her şeye bir vefa borcum vardı sanki .Fazla duygusal, fazla hassastım bu yüzden sessiz isyanlarım çok oldu. Kendi dünyamın romantik devrimcisi olacaktım ama olmadı bir kaç kişiyle devrim olmuyormuş anladım hemde çok geç anladım işte o zamandan beri gerçekten büyümeye başladım ne garip 40’lı yaşlarda büyümekten bahsetmek içinizden diyebilirsiniz zahmet etme bir dahaki sefere inşallah:)) ama demeyin daha umutsuz vakalar gördüm ben hani içindeki çocuğu büyütemeden yaşlılıktan ölenler gördüm. Artık büyümeyeceğinden kesinlikle emin olduğum 50’ye merdiven dayamış bir Peter Pan’ımız bile var, var olamayan ülkesinde birlikte büyüdüğümüz . Kısaca yazacak çok şey var, daha önceden yazdıklarım var, yolculuklar var, güzel tatlar var, yıllar boyunca peşinden gittiğim cümleler satırla var hani okurken altını çizdiğimiz satırlar varya onlardan yüzlerce var.
Hepsini paylaşmak istiyorum, bir tek cümle bir tebessüme sebep olursa yüzünüzde, sadece bir deneyim ufacıkta olsa ışık tutarsa her hangi birinizin yoluna, bir tat mutluluk katarsa hayatınıza hele vazgeçilmeziniz olursa bir tarifim hoplaya zıplaya devam ederim yoluma
Elvan
Gönderen Elvan zaman: Pazartesi, Ocak 31, 2011
Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter’da Paylaş Facebook’ta Paylaş Google Buzz’da Paylaş
1 yorum:
Dee dedi ki…
Hani okurken altini cizdigin satirlara kirmiziyi eklemeyi unutma, denedigin herseyin; altini cizdigin bir gercege donustugunu hatirla, Paris’den bekledigin gunleri paylastigini, bir anda ne kadar hizli buyudugunu ise sariyla harmanla, “o” hep yaninda… O evin duvarlarina baktigimiz ilk gunu hatirla.. Firindan cikan bezeleri orada ogrettin, uzak yolculugumdan once hala sakladigim defterime tariflerini orada yazdin, o notlar senden bana “ogreten”… Sahanesin.. D:
Eski bir yazı…
Eren bu yıl okula başlıyor. Defne ortaokula başlayacak, bu demektir ki, ben bol bol ders çalışacağım, saymayı yeniden öğreneceğim, bugüne kadar öğrendiğim, hayata dair tüm bilgileri sil baştan yapıp okula yeniden başlayacağım. Güneşin neden ısıttığını, sonbaharda yaprakların neden döküldüğünü tekrar öğreneceğim. Gökkuşağının altından geçerken dilek bile tutacağım, kısaca farkına varmadığım güzellikleri yeniden keşfedeceğim.
Bu kez yol arkadaşım Eren olacak. Yine kendime zaman ayıramamaktan şikayet edecek ama daha ilerde bir gün resimlere bakıp onlarla geçirdiğimiz tüm zamanların hayatımızın en iyileri olduğunu fark edeceğim. Çünkü onlar artık büyümüş ve kendi yollarında arkalarına bakmaya vakit bulamadan koşturuyor olacaklar. Yorulduklarında dinlenmek ya da düşünmek için duraksadıklarında geriye bakacak hayal meyal hatırlayacaklar yolun ilk yarısını.
O yıllar….
Bir elimden annen, bir elimden baban tutsun, artık kimse zarar veremez sana. Tökezlesen bile annem izin vermez düşmene. Bir yerim acıdığında dört el aynı anda sevgiyle uzanır yaralarını iyileştirmek için. Gece korkulu bir rüya görsen annen kucaklar sevgiyle, korkuların geçer, kendini bırakırsın uykuya annenin güvenli kollarında. Altı üstü çikolata şeker, sağı solu oyun masal dertsiz, tasasız bir masal dünyasının masum meleğisindir o yıllarda.
Ne ağlatır, ne üzer seni? Çıkaramadığın ayakkabıların ya da isteyip de alamadığın lolipop, bunun için bile bir sürü gözyaşı dökebilirsin, çünkü içinde yaşadığın dünya, daha kötüleri, kötülükleri tanımadığın, süper kahramanların her şeyin üstesinden geldiği bir masal dünyasıdır.
Daha yolun başındasındır. Henüz geride sevdiğin birilerini bırakacak kadar bile yol almamışsındır. Öyle bile olsa, sevdiğin sen anlayacak yaşa gelene dek uzun bir seyahate çıkmış olur. Kısaca hiç yara almaman için herkes elinden geleni yapar, hayali senaryolar yazılır hatta senin canını acıttığı için çarptığın eşyalar azarlanır.
Sonra biraz daha büyürsün artık ağabey ya da abla olmanın daha avantajlı bir durum olduğunu fark eder, etrafta ağabeylik ya da ablalık yapacak birilerini ararsın. Artık ağabeysin ya da ablasın ya kimse tutmasın elini mümkünse.
“Ben bebek değilim!” diyen isyanların başlar. Yemeğini kendin yemek, düştüğünde kendin kalkmak istersin ama gene de annen ve babanın arkanda olduğunu bilmek en büyük güvencendir. Arkanda olsunlar ama yolunu çizmene karışmasınlar istersin.
Sonra okula başladığın ilk gün nasıl olduğunu anlamadan geliverir. Anneanne, dede, anne, baba sanki sana bakınca üniversiteden mezun olduğun günü görür gibi olurlar. Nasıl büyük bir gururla sokarlar seni sıraya. Senin ise gözlerin hep onları arar. Ağlaşmalar, fotoğraf karelerine sığdırılmaya çalışılan ilk okul günü. Sonra sorulaar sorulaaaar…
Sonra sorulaar sorulaaaar…
“Anne neden gökyüzü mavi?”
“Gökkuşağı nasıl oluyor?”
“Ben senin karnına nasıl girdim?”
“Oradan nasıl çıktım?”
“tabakta kaç elma, elimde kaç parmak var?”
“Buz neden soğuk?”
“Su neden ıslak?”
Sonbaharda yapraklar neden dökülür?”
Hayatı keşfetmek çok eğlenceli gelir, sanki ulaşılmaz bir sırrı keşfetmişcesine büyük bir mutlulukla parlar gözlerin aldığın her cevapla. “Vayyy beee! Annem ne çok şey biliyor!” diye hayrete düşersin, baban hayatının en önemli kahramanıdır. Kocaman cüssesiyle kapıdan şöyle bir görünüverdi mi, “benim babam seni döver” türünden böbürlenmelere de başlamış olursun artık. Yani artık gerektiğinde kullanabileceğin ek gücün bile vardır.
Aslında çok istediğin bu bir an önce büyüme işi, ancak büyüyünce anlayacağın, çocukluğun bütün avantajlarını kaybedeceğin, söyleyeceğin her sözün hakkında delil olarak kullanılacağı, yaptığın her şeyden sadece senin sorumlu olacağın, komşunun çocuğuyla bile mukayese edileceğin, potansiyel suçlu muamelesi görüp gizli gizli çantanın ceplerinin aranacağı berbat bir dönemin başlangıcı olacaktır.
Annen baban sana çok güvendiklerini ancak çevreye güvenmediklerini söyleyerek hayalini kurduğun özgürlüğe giden yolda hep önünü keseceklerdir. Bu dönem olağanüstü anlayışlı bir anne- babayla bile geçse de sıkıntılıdır.
Ne çocuksundur ne yeterince büyük. Bir yandan hızla büyüyen elini kolunu nereye koyacağını bilemez, dengeni kaybedip sağa- sola çarparsın adın “sakar”a çıkar. Bir yandan ayna karşısında harcanan zamanlar arttıkça, aynadaki görüntüde sinir etmeye başlar seni. Saçların istediğin gibi olmaz, yanakların olmadık yerde kızarır ele verir seni, yüzündeki minicik bir sivilce kabusun olur. Kısaca fiziksel değişimini bile kontrol edemezken bir de aşk meşk girdi mi işin içine, hepten leyla olur bütün gün tavanları seyredip çiçeğin böceğin güzelliğini anlatan şiirler okursun. Ya da seni görmezden gelen sevgiliye “aahh” edip acılı şarkılar dinler, aşk acısını da tattım hayat= 1, ben= 0 tarzında şiirler yazarsın defterlerinin arkasına.
Aşk acısını tatsan da, içinde bir yerlerde daha yaşama sevincin hiç eksilmeden duruyordur. Göreceğin daha çok şey vardır hâlâ sabırsızsındır, hâlâ yeterince büyümemişsindir. Hep varılacak hedefler vardır, arkana bile bakmadan koşarsın. Durup dinlenmek, dinlenirken arkana bakmak gelmez aklına. Bu arada hayatına o kadar çok insan girer ki, (yaşanmışlıklarının tanıklarıdır onlar) kimi yola seninle devam eder, kimi geride kalır ve böylece artık kayıpların acısı başlar. Aldığın yenilgilerin burukluğu, başını eğmek zorunda kaldığın anlar, karşılıksız aşklar ve yavaş yavaş eksilirsin….
O yıllardan ne çok şey kalır sana, daha sonra farkına varırsın. Yol boyunca kazandığın başarılarda, başarısızlıklarda çok şey öğretir, içinde bir yerlerde birikir onlar taaaki sen büyüyüp bilginin, tecrübenin sahip olduklarının değerini anlayacak olgunluğa erene kadar. Onlar senin gizli hazinendir, kaybettiğin gençliğin yerine sana kalanlardır.
Onlar her şeyden değerli…
Sonra ne çabuk geldim buralara türünden yakınmalara başlarsın, bizi en iyi anlatan şarkı “Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım ” oluverir.
Sonra “şimdiki aklım olsa sabah daha erken uyanır, gece daha geç yatardım. Böylece güneşin doğuşunu kaçırmamış olur, gece yıldızları sayardım” gibi iş işten geçti cümleleri kurmaya başlarsın.
Bense çocuklarımın daha yolun başında oldukları ve bu amansız hayat koşusuna hazırlandıkları bugünlerde, bırakın gökteki yıldızları saymayı, yatağa 5 dakika erken gitsem kâr sayıyorum. Üstelik gökteki yıldızların sakinliğine bakıp evdekilere kızmaktan korkuyorum :)) Güneş her sabah ben fark etmeden doğsa da ertesi gün yine yeni güne uyanmamız için dua ediyorum
Elvan
Köfteli Sipagetti
Köfte malzemesi:
- Yarım kilo kıyma
- 3/4 kap köftelik ekmek içi
- 2 yemek kaşığı ince doğranmış maydanoz
- 1/4 kap parmesan peyniri
- 1 çay kaşığı tuz
- 1/2 çay kaşığı karabiber
- 1/4 çay kaşığı muskat
- 1 yumurta
- 3 yemek kaşığı zeytin yağı
Domates sosu:
- 4 yemek kaşığı sızma zeytin yağı
- 1/2 su bardağı ince doğranmış soğan
- 1/2 çay kaşığı sarımsak
- 500 gr domates püresi
- 1 yemek kaşığı ince doğranmış maydanoz
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 1/2 çay kaşığı karabiber
Servis İçin: 1 Paket sipagetti ve üzerine serpmek için parmesan peyniri.
Köfte malzemesinin tamamını karıştırıp iyice yoğurduktan sonra ceviz büyüklüğünde toplar yapıyorum. Teflon tavada kızdırdığım 3 yemek kaşığı zeytin yağında topların her tarafı kızaracak şekilde pişiriyorum. Pişirme işlemi sona erdiğinde tavada kalan yağa 4 yemek kaşığı zeytin yağı daha ekleyip önce soğanları kavuruyorum. Sarımsağı da ekleyip çok az soteledikten sonra domates sosunun geri kalan malzemelerini ekliyorum. Önceden pişirdiğim köfteleri de sosun içine koyup kapağını kapatıp kısık ateşte 30 daika pişiriyorum.Bu arada sipagettiyi pişirip hazırlıyorum.
Servis yaparken tabağa önce sipagettiyi koyup üstüne köfteleri yerleştiriyorum. Parmesan peyniri ve kıyılmış maydanozla süsleyip servis yapıyorum.
Çocuklar çok severek yiyiyorlar.
Fil, zürafa, kaplan….
Malzemeler:
- 225 gr oda sıcaklığında tereyağ
- 3/4 kap şeker
- 3 yumurta sarısı
- 1 paket vanilya
- 2 1/2 kap un
- 1 paket kabartma tozu
Şeker ve yağı mikser yardımıyla 4-5 dakika çırpıyorum. Yumurta sarılarını teker teker ekliyorum. Vanilya, kabartma tozu ve unu eledikten sonra karışıma ekliyor iyice karıştırıyorum. 4 eşit parçaya böldüğüm hamuru saklama poşetine koyup buzdolabında 1 saat bekletiyorum. Fırının ısısını 180 Cº’ye ayarlıyorum. Dinlendirdiğim hamuru buzdolabından çıkartıp 0,5 cm kalınlığında açıyorum. Kesme kalıplarıyla kesip 180 Cº’de 8-10 dakika yada pembeleşene kadar pişiriyorum. Sonra çocuklar bir anda kurabiyeleri yok ediyorlar :)))
Tekerlek Kurabiye
Sable tadında inanılmaz lezzetli bir kurabiye…
Malzemeler:
- 120 gr tereyağ
- 1 kap şeker
- 2 yumurta sarısı
- 1 paket vanilya
- 6 yemek kaşığı süt
- 2 kap un
- 1 paket kabartma tozu
- 1 kap fındık
- 70 gr eritilmiş bitter çikolata
Terayağ ve şekeri krema kıvamına gelene kadar çırpıyorum.Yumurta sarılarını teker teker ekliyorum. Erimiş çikolata hariç geri kalan tüm malzemeyide katıp iyice karıştırıyorum. Hamuru iki eşit parçaya ayırıyorum. Birine erimiş çikolatayı ekleyip karıştırıyorum. Resimde görüldüğü gibi saklama poşetine koyup buz dolabında 1 saat bekletiyorum. Bekleme süresi dolduğunda iki eşit parçayı üst üste koyup, hafifçe unladığım streç film üzerinde merdane ile yaklaşık 40×30 cm’lik bir dikdörtgen şeklinde açıyorum. Alttaki streç film yardımıyla uzun tarafından başlayarak sıkı bir rulo yapıyorum. Sarıp buzdolabında 1 saat bekletiyorum. Bu arada fırının ısısını 180 dereceye ayarlıyorum. Buzdolabından çıkarttığım ruloyu keskin bir bıçakla 1 cm’lik dilimler halinde kesiyorum. İstediğim ısıya ulaşmış fırında 8-10 dakika pişiriyorum.
Peymek
Hafta sonu uzun kahvaltılar çok keyifli oluyor. Özellikle fırından yeni çıkmış sıcacık peynirli ekmek pidesi eşlik ediyorsa kahvaltıya daha da keyifli oluyor sofra.
Dilimlenmiş ekmek kullanıyorum.
4 büyük dilim peymek için:
- 250 gr beyaz peynir
- 100 gr taze kaşar peyniri
- 3 yumurta
- ince doğranmış maydanoz yada dereotu
- 50 gr soğukken rendelenmiş tereyağı
- 1 tutam kırmızı toz biber
Önce peyniri çatalla eziyorum, sonra geri kalan tüm malzemeyi ekleyip karıştırıyorum. Ekmeğin üzerine kalın bir tabaka halinde sürüyorum. Fırının ızgara ayarında kızarana kadar pişiriyorum. Sonra da afiyetle yiyiyoruz. :)))