Amerika’da bir vitrinde gördüm, eski Amerika başkanlarını resmettiği tabloyu. Büyülendim. Resmin ışığı, tekniği her şeyi büyüledi beni. Günlerce ne zaman geçsem oradan, önünde durup uzun uzun baktım tabloya, alamadım kendimi. (Stendhal sendromu dedikleri bu olsa gerek:))) Satın almayı bile düşündüm. Bizim çağın Norman Rockwell’i Bob Byerley. Amerikan çocukluğunun ressamı diyorlar ona ülkesinde. Thomas Kinkade’in resimlerinde olduğu gibi, insanı çeken, dakikalarca önünde durup baktırtacak güzellikte tablolar..
Bob Byerley
kitaplar
Ne zaman yorgun ve bıkkın hissetsem kapatıyorum bütün pencerelerimi, çekiliyorum kendi yalnızlığıma başlıyorum elime ne geçerse okumaya. Önce 1-2 kitabı bırakıyorum yarım sonra şiddeti artıkça okumanın yarım bırakmak yarım hissettirmeye başlıyor. Ne olursa olsun sonuna gelmeliyim diyerek tekrar başlıyorum bıraktıklarıma. Böyle zamanlarda mabetim oluyor bir kitapçı. Hayat bu diyorum. Yeni bir şeyler öğrenmenin güzelliği bir yana, gündelik hayatın sıkıntılarından kurtulup kitabın satırları arasında kaybolmak, yenilenmek, çoğalmak ….. Dün ve ondan önceki gün Andre Gide’nin Dar Kapı’sını okudum. Bir aşkın etrafında yaşanan hayatlar, bu aşk uğruna yapılan fedakarlıklar, aşkın trajediye dönüşü kısaca erdemli bir yolculuk. Öylesine bir aşk değil kitapta anlatılan. Andre Gide nobel ödüllü bir edebiyatçı, insan bunu bilerek okuduğunda daha çok düşünüyor okurken, anlamaya, kurgulamaya çalışıyor. “Dar kapıdan girmeye çabalayınız. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar çok azdır.” Kitabın önsözü bile tek başına insanı kendine getirip, biraz sonra okumaya başlayacağı kitabın önemli dersler içereceğini söylüyor.
Stanford Üniversitesinde karşılaştırmalı edebiyat doktorası yapan Elif Batuman’ın ecinniler’inide severek okudum. Amazon ve New York Times ‘ın çok satarlar listesine girmiş kitap. Rus klasikleri ve onları okuyanlarla maceralar diye kısaca tanımlanmış kitap ama bundan daha fazlası var, ilginç düşünceler var. Tolstoy öldürüldümü? Bir bölümde Tolstoy Anna Karenina’yı yazarken Alice Harikalar Diyarında kitabından etkilendimi tartışması yapılıyor. Alice’i Anna temsil ediyorsa, Levin’de beyaz tavşanı temsil ediyorsa Vronski kim? gibi kitabı eğlenceli kılan tartışmalar var.
Sadece tolstoy değil İzak Babel, Dostoyevski, Puşkin, Çehov, Gogol gibi önemli yazarların kitapları, yaşadıkları yerler, yaşamlarından kesitler ve daha pek çok şey üzerine eğlenceli bir kitap. The New York Times, The San Francisco Cronicle gibi Amerika’nın önemli yayın organlarında kitap hakkında övgü dolu makaleler yazılmış.
Acıbadem Kurabiyesi
Uzunca bir süre siparişini verdiğim badem ununu bekledim. Baktım gelen giden yok kurıyemişçiden çiğ badem alıp evde çektim. Yani kendi badem unumu kendim yaptım.
Malzemeler:
- 2 1/2 kap badem unu
- 1 kap toz şeker
- 2 yumurta akı
- 1/2 çay kaşığı acıbadem aroması (Dr. Oetker)
Fırının ısısını 150°C’ye ayarladım. Yumurta aklarını mikserle çırpmaya başladım. Köpürünce kaşık kaşık toz şekeri ilave ettim. 10-15 dakika, aklar iyice sertleşene kadar çırptım. Aroma ve badem ununu katıp silikon spatula ile iyice karıştırdım. Krema sıkma torbasına koyup alt resimde görüldüğü gibi sıktım tepsiye. Üzerlerine birer badem koydum. 150°C’de 20 dakika pişirdim.
Bu tarif, pastanede satılan acıbadem kurabiyesiyle aynı lezzette, bir farkı var o da, içinin de dışı gibi kıtır kıtır olması.
Kahve yanında nefis olur.
Sevgili arkadaşım umarım istediğin gibidir tarif.
Teşekkür ederim babacım
Bana öğrettiğin onca şey için teşekkür ederim babacığım. Sen harika bir babaydın. Dürüstlüğü öğrendim senden. Ne pahasına olursa olsun her zaman doğruyu söylemeyi, onurlu olmayı, okumayı ve daha pek çok şeyi sen öğrettin bize.
Mesela yüzmeyi nasıl öğrettiğini dün gibi hatırlıyorum. Kucağına alıp denize fırlatmana bayılırdım. Hele sen neredeyse gözden kaybolacak kadar yüzdüğünde uzaklara “üff nasılda yüzüyor babam” diye gururla izlerdim seni kıyıdan, ama bir yandan da içim pır pır ederdi, bir şey olursa kimse yardımına yetişemez diye endişe ederdim. Denizde ne güzel taş sektirirdin sen babacım. Ne zaman deniz görsen, içini tarifsiz bir mutluluk sarardı bunu hep hissederdim. Sevdalın İstanbul yüzünden di bu düşkünlük bilirdik. Doğduğun, büyüdüğün güzel İstanbul’una isteyipte dönememenin burukluğunu yaşardın hep. Ne zaman gitsek İstanbul’a mutluğunun resmi tam olurdu senin.
Hayat sana okul olmuştu babacım. Eline geçirdiğin her şeyi okurdun. Üniversiteyi bitirmemiz yetmemişti sana, daha çok okumamız için ne çok uğraştın, tanıdıklar soktun araya. Ben senin sayende hala okuyorum. Sıkıldığım bir yaz tatilinde okumam için verdiğin bir kitapla başladı okuma sevdam.
Sert ve disiplinli bir babaydın sen. Sofrada konuşulmazdı. Pijamayla evde gezilmezdi. Yüksek sesle konuşmak hele kahkalarla gülmek hiç yakışık almazdı. Telefon uzun muhabetler için kullanılmazdı. Arkadaş evinde kalınmazdı. Kuralların vardı ve o kurallar asla tartışılmazdı.
Şaşırıdım bir Türk filmi seyrederken yada sevdiğin bir şarkı dinlerken ağladığında. Yani dışın sert ama için hep yumuşacıktı.
Her zaman kontrollüydün. Bizimde öyle olmamızı isterdin biraz çizginin dışına çıksak hemen uyarırdın. Küfür ettiğini, birisi hakkında kötü konuştuğunu hiç duymadım. Hele kavga ettiğine dair bir tek anım olmadı. Eve geç geldiğin hiç olmadı. Ne şanslıydık ki bizim olmadığımız hiç bir yerde mutlu olmadın sen babacım.
Ben anneliği annemden öğrendim. Doğrularını doğrum yaptım, hatalarından dersler çıkardım. Peki sen babalığı nereden öğrendin? 2 yaşında kaybettiğin babanın yokluğunda babalığı nasıl öğrendin babacım?
“Ben baba nedir bilmeden büyüdüm” derdin. Hissettiğin eksikliği şimdi daha iyi anlıyorum babacım. Bu gün en büyük güvencem sensen eğer, orada olduğunu bilmek benim için dünyalara değiyorsa eğer……
Babalar günün kutlu olsun babacım.
Çilek baharı
Çilek baharı bitene kadar çilekle yapılan her şeyi en az bir kere yapabilmenin telaşına düşüyorum. Bu bahar da hemen hemen hepsini birer kere yaptım.
Çilekli tart harikaydı.Tereyağlı pay hamuru shortbread tadında, kreması sıvı vanilya katkısıyla çok daha lezzetliydi.
Çilekli sıcak kek en basit çilekli tariflerden birisi.
Bol çilek ve üzerinde çileğin suyunu çekmiş lezzetli bir kek..
Sıcakken ikram ettiğim çilekli kek, yanında bir top vanilyalı dondurmayla yemek sonrası için nefis bir tatlı.
Ne yazık trayfıl resmini çekmeyi unuttum. Çilekli trayfıl, çilekli tarifler içinde birinci.
Çilekli rulo pastayı bu kez farklı bir tarifle yaptım. Keki şahane oldu. Hafta sonu muzlusunu deneyeceğim.
Şeker hamurunu ilk kez kullandım. Mis gibi vanilya kokuyordu. İçi çilekli, keki pembe eğlenceli bir pasta olmuştu.
new orleans
New Orleans… 15 yıl önce balayı yaptığım otelde bu kez çocuklarımla bal gibi bir beş gün geçirdim. Ne kadar çabuk geçmiş yıllar. O kadar dün gibiydi ki anılar şaşırdım. Mississipi nehrinde gezerken 15 yıl önce nehir kenarında oturup hayatımda ilk kez bu kadar uzun ayrıldığım aileme mektup yazdığım bankı gördüm. Bu kez uzaktan baktım özlem dolu kıza yanımda sevdiklerim…
Her yerde müzik… hava alanının adı Louis Armstrong daha sı varmı? Sokaklarda step dansı yapan zenci çocuklar. Bourbon street. Sabaha kadar uyumayan insanlar ve hiç susmayan müzik. Tatil şehri New Orleans. Sıcak havası, sabaha kadar süren eğlence, mor yeşil Mardi Gras kolyeleri,gecenin kokusunu silmek için erkenden yıkadıkları sokaklardaki limonlu ağır koku ve rutubetli sessiz sabahlar… Katrina kasırgasının izleri kalmamış gibi sadece nehir kenarında bir iki yıkıntı gördüm. Özellikle New Orleans’ın kalbi French Quarter 300 yıla yakın tarihini hâlâ dantel balkonlarında yaşatıyor.
New Orleans seyahati Cafe Du Monde ‘a uğrayıp cafe au lait içip benye(beignet) yemezseniz asla tam olmaz. French Market’de 1862 de kurulmuş Cafe Du Monde. New Orleans’ın ın en eski kahve dükkanı. Cafe au lait ve benyesi (beignet) çok meşhur.
Benye…. her gün bıkmadan bir tabak yerim. Bir kolaylık yapmışlar benye sevenlere, büyük alış veriş merkezlerinin içine de küçük birer Cafe Du Monde açmışlar. Ehh durum böyle olunca her fırsatta benye yemek kaçınılmaz oluyor. Ben de aynen böyle yaptım. Tadı damağımda bu kadar tazeyken bu hafta sonu bizim mutfaktan benye çıkar:)) New Orleans tatili benim için gastronomik bir tatil oldu.
Bol ödüllü meşhur İtalyan şef Duke LoCicero’nun restoranı Cafe Giovanni’de iki soprano ve bir tenor’un seslendirdiği Napoliten şarkılar eşliğinde güzel bir akşam yemeği, tadı hatıralarıma kazınan kızarmış yeşil domatesler, gümüş bir şamdanda tüten mumları üfleyerek kutladığımız 15. evlilik yıldönümümüz, şefin hazırladığı ve tabağının kenarlarında Happy Anniversary yazan muhteşem tatlı, bir Bulgar Türkü olan güzel soprano, keyifle dinlediğim My Way ve bir de o gün bu gündür dilimden düşmeyen Santa Lucia.( Kışın Frank Sinatra’nın biyografisini – His way- okumuştum. Bir dönem kitabı niteliğindeydi aslında, benim çok hoşuma giden 50’li yıllar)
Son gece Bourbone House Seafood’da veda ettik New Orleans’a.
Bourbone House Seafood Amerika’nın en iyi ilk 10 Deniz ürünleri restorantları sıralamasında ilk beşe girmiş aslında bir istiridye bar insanlar buraya daha çok çiğ istiridye yemek için geliyorlar.
Tabii ki ben pişmişini yedim. Creme Brulee’si muhteşemdi.
Yorucu olacağını düşündüğüm bu kısa tatil hepimize iyi geldi. Eren Mardi Gras’dan kalan ışıltılı boncuk kolyeleri hiç düşürmedi elinden hele kolyelerin ne işe yaradığını öğrenince daha da eğlendi.
Şu tatiller ne unutulmaz anılar yaratır. Geride bıraktığımız günlerin ışığı hiç sönmez bu anılar yüzünden. En sevdiğim söz “Taşınırken kitaplarımız, ölürken seyahat anılarımız olmalı bol bol”
DANİ
Mayalı tarifler fırından yeni çıktığında yada ılıkken muhteşem oluyor. Dani’nin ertesi güne kalması zaten mümkün değil o kadar yumuşak okadar lezzetli ki bir anda tükeniveriyor. Ortası çileklisi de rikottalısı da çok güzel.
Malzemeler:
- 1 paket kuru maya
- 4 yemek kaşığı tereyağ
- 1 tutam tıuz
- 1 yumurta sarısı
- 3 1/4 kap un
- 3/4 kap süt
- 1/2 kap ılık su
- 3 yemek kaşığı + 1 tatlı kaşığı toz şeker
Üstü:
Çilekli
- 1 kase ayıklanıp doğranmış çilek.
- 3 dolu yemek kaşığı toz şeker
Küçük bir sos kabında şeker ve çileği karıştırıp çilekler hafifçe yumuşayıncaya kadar pişirdim.
Rikottalı
- 3 dolu yemek kaşığı rikotta peyniri
- 1 yumurta sarısı
- 3 kaşık toz şeker
- 1 çay kaşığı portakal kabuğu rendesi
Rikotta peyniri, yumurta sarısı, toz şeker ve portakal kabuğu rendesini iyice karıştırdım.
Nasıl yaptım?
Derin bir kapta 1 tatlı kaşığı toz şeker, maya ve 1/2 kap ılık suyu karıştırdım. 7-8 dakika köpürüp mayalanmasını bekledim. Başka bir kapta tereyağı ve 3 yemek kaşığı şekeri iyice çırptım. Tuz ve yumurta sarısını ekleyip çırpmaya devam ettim. Mayalı karışımı, sütü ve 3 1/4 kap unu ekleyip yoğurdum. hamur pürüzsüz bir kıvama gelene kadar yoğurmaya devam ettim. (yoğurdum diyorum ama doğrusu bu işi benim yerime Kitchen Aid yapıyor)
Top haline getirdiğim hamuru içini azıcık sıvıyağ ile yağladığım derince bir kaba koydum. üzerini kapatıp ılık bir yerde yaklaşık 1 saat kadar beklettim. Bu arada fırının ısısını 180°C’ye ayarladım. Mayalanma süresinin sonunda kabarmış hamuru hafifçe unladığım tezgahta 16 eşit parçaya böldüm. Her bir parçayı düzgün bir top haline getirdim. Fırın tepsisine yerleştirdim üzerini kapatıp 30 dakika daha mayalandırdım. Bir tatlı kaşığının arkasıyla topların üzerine çukur açtım.
Yarısına çilekli, yarısına rikottalı içten birer yemek kaşığı koydum. 30-35 dakika pişirdim. Biraz ılınınca üzerine pudra şekeri serptim. Sıcak bir bardak çayla tadına doyulmaz bir ikili oldular.
Lütfen anneme iyi bak
Lütfen anneme iyi bak
Kyung-sook Shin’in kitabı. Bir annenin çocuklarını ziyaret için geldiği Seul’de, kalabalık tren istasyonunda kayboluşu ve ardından çocuklarının ve eşinin onu ararken yaşadıkları iç hesaplaşmaları ve pişmanlıklarının öyküsü.. Bu kitabı okumadım sadece, satırları arasında uzun uzun düşündüm. Annemle ilgi daha önce hiç sormadığım sorularıma cevap aradım. “Annemi ne kadar tanıyorum?” Çocuklarına adadığı hayatı yaşarken sormuşmuyduk acaba, annem mutlumuydu? İçinde olmayı hayal ettiği bir hayatmıydı yaşadığı? Kırgınlıkları, hüzünleri ve acılarıyla nasıl başa çıkıyordu? Annemi sadece hayatımızdaki rolüyle değerlendirmedik mi yıllarca? O sadece bizim annemiz di. Nasıl bir çocukluğu, nasıl bir genç kızlığı olduğunu sorduk oda anlattı ama hiç sormadık ne hayalleri vardı? onu en mutlu eden rüyalar hangileriydi? kendisi için hayal ettiği hayat bumuydu? Daima beklentilere dayalı sevdik onu oysa o tüm kırgınlıklarını içinde saklayarak, şartlarını bizim koyduğumuz bir ilişkide karşılıksız sevdi bizi “ne yaparsanız yapın ne olursanız olun sizi sevmekten asla vazgeçmeyeceğim” dedi aslında sessizce.
Etkileyici bir kitap. Aylarca süren bir arayış, pişmanlıklar, cevapsız sorular ….
Kitap için: “Anneliğe eşsiz bir ağıt…” yorumu yapılmış New York Times Book Rewiev tarafından.
Kitapta beni en çok etkileyen kısım kız kardeşin ablasına yazdığı mektup oldu. Tıpkı kitabın tamamı gibi mektupta okurken zaman zaman beni kendi dünyama çekti. Anneme sormadığım soruları hatırlattı. Cevabını bilmediğim soruları listeledim hafızamda. Neyse ki hala sormak için zamanım var.
“Abla, hani bir süre önce bana annemle ilgili sırf benim bildiğim bir şey olup olmadığını sormuştun ya? Sana annemi tanımadığımı söylemiştim. Tek bildiğim annemin kayıp olduğuydu. Hâlâ da aynı şeyi hissediyorum. Özellikle de annemin neden bu kadar güçlü olduğunu bilmiyorum. Düşünsene. Bir insanın tek başına başaramayacağı işler başardı. Zaten bence içi de bu yüzden git gide kuruyup boşaldı. Sonunda çocuklarının evlerini bile bulamayacak hale geldi. Çocuklarımın karnını doyururken, saçlarını tararken, ve okula yollarken kendimi tanıyamıyorum. Annem kayıp olduğu halde onu arayamıyorum. Günümüzün genç annelerinden farklı olduğumu, biraz annem gibi olduğumu söylemiştin, ama abla, sen ne dersen de, annem gibi olamayacağımı düşünüyorum. O kaybolduğundan beri sık sık “iyi bir evlatmıydım? Annemin bizler için yaptıklarını bende kendi çocuklarım için yapabilirmiyim?” diye düşünüyorum. Yapamam. Çünkü benim de bir hayatım var. Böyle hissettiğimi fark ettiğimde annemin bizler için onca şeyi nasıl yaptığını düşündüm ve onu aslında tanımadığımı anladım. Annemiz olduğundan hep bizim için yaşadığını düşündük, ama nasıl olduda hayatı boyunca annemi sırf bir anne olarak gördük? Ben de bir anne olduğum halde gerçekleşmesini istediğim bir sürü hayalim var. Çocukluğumu, genç kızlığımı, bu günedek yaşadığım her şeyi hatırlıyorum. Peki, neden en başından beri annemi bir anne olarak gördük? Annemin hayallerinin peşinden gidecek fırsatı olmadı. Kendi döneminin getirdiği onca zorlukla, sefaletle ve üzüntüyle tek başına mücadele etti. Talihsiz bir hayatı olmasına rağmen her şeye göğüs gerdi, hayatına devam etti. Bedenini ve zihnini tamamıyla yaşadığı hayata adayarak elinden gelenin en iyisini yaptı. Neden annemin de hayalleri olabileceğini hiç düşünmedim?
Abla
Kafamı hurma ağaçını dikmek için açtığım çukura sokmak istiyorum. Ben annem gibi yaşayamıyorsam, neden o öyle yaşamak zorunda kaldı? Neden bunlar annem bizimleyken hiç aklıma gelmedi? Onun kızı oduğum halde , diğer insanların arasında kendisini ne kadar yalnız hissedebileceğini neden bilemedim? Her şeyini bizler için feda etmiş olması ve onu kimsenin anlamamış olması adil mi?
Abla. Bir gün için bile olsa tekrar onunla birlikte olabilecekmiyiz dersin? Sence onu anlayabilecek, öykülerini dinleyebilecek miyiz? Zamanın sayfalarına yazılmış ama gerçekleşmemiş hayalleri için onu teselli edebilecek fırsatımız olacak mı? Bana sadece birkaç saat dahi verilse yaptığı her şeyi sevdiğimi, bunları yapabildiği için onu sevdiğimi, kimse hatırlamasada onun hayatını sevdiğimi söylemek isterdim. Ona saygı duyduğumu söylemek isterdim. Abla lütfen annemden umudunu kesme, lütfen annemi bul.
.
çilek joleli muhallebi
Elma şekeri ve henüz yazmadığım diğerleri gibi bu da bir “anne” tarifi. Hani şu içinde hatıralarında tadı olan çocukluk tatlarından birisi. Malzemeler:
- 1 yumurta sarısı
- 2 tepeleme yemek kaşığı mısır nişastası
- 1/2 kap toz şeker
- 2 1/4 kap süt
- 1 paket vanilya
- 1 paket çilekli jöle
- çilek
Muhallebiyi yapmak için önce yumurta sarısı ve şekeri balon telle çırptım. 1/4 kap süt ve nişastayı ekleyip, topaksız ve homojen bir karışım elde edinceye kadar karıştırdım. Sütün tamamını ekleyip ocağa koydum. Aralıksız karıştırarak pişirdim. Kaynamaya başlayınca altını kısıp, 2-3 dakika daha bekledim. Ocağı kapadıktan sonra vanilyayı ekledim, karıştırdım ve kaplara resimdeki orana uygun olarak paylaştırdım. (6-8 kadeh) En az 1 saat bekledim üzeri kabuk tutsun diye.
Önceden yıkayıp kuruladığım çilekleri doğradım. Muhallebinin üzerine koydum. Jöleyi paketin üzerinde yazan hazırlama talimatına uygun olarak hazırladım. Resimdeki gibi kapları dolduracak şekilde, çileklerin üzerine boşalttım. 30 dakika kadar oda ısısında 2-3 saat kadar da buzdolabında beklettim.
Görüntüsüyle iştah açan lezzetiyle serinlik hissi veren bir bahar tatlısı. Hazır pudinglede yapılabilirmi? hiç denemedim ama eminim olur.