Geçen hafta okudum Audrey Hepburn’ün hayat hikayesini. Bütün zamanların en ünlü stil ikonu. Çocuksu ve zarif. Benim aklımda hep siyah kalem pantalon, babetler, fransız kahküllü saçlar, kocaman gözler olarak kalmış Audrey hepburn. Coco Chanel nasıl korsajlar ve kabarık etekler olmadan da şık olunabileceğini kanıtlamışsa, Audrey Hepburn’da yuvarlak hatlar olmadan zayıf bir silüetle şık, hatta stil ikonu olunabileceğini kanıtlamış. üstelik zamanının ünlüleri Elizabeth Taylor ve Marilyn Monroe gibi kadınsı hatlara sahip güzeller altın çağlarını yaşarken.
Bu kadar zarif ve aristokrat görüntüsünün arkasında Hollandalı bir Barones olan annesi varmış. Bir baronesin kızı olarak Avrupa’nın asalet kaidelerine uygun bir zarafetle yetiştirilmiş, zorlu bir bale eğitiminden geçmiş, savaşın acılarını yaşamış… Kitabın bir yerinde ” Diğer insanların senden önce gelmesi eski moda ama harika bir fikirdir. Ben bu ahlakla yetiştim.” demiş Audrey Hepburn. Bence bu eski moda şey asıl insanı zarif ve asil yapan. Zamanımızın hastalığı bencillik insanları bu kadar kaba ve duyarsız yapıyor. 🙁 Diğer insanların senden önce gelmesi… Bu ahlakla yetiştirilmesinin sonucu galiba, yıllarca UNICEF iyi niyet elçisi olarak çalışması. Afrika’ya sayısız seyahat yapıp, zor koşullarda o insanlarla yaşaması. İnsanlar açlıktan, hastalıktan ölmesin diye dünyaya sesini duyurabilme çabaları. Henüz ölmüş bir Afrikalı çocuğun yanında diz çökmüş, çaresi bir ifadeyle çocuğa bakan fotoğrafı benim hâlâ aklımda.
Yakın arkadaşı Hubert de Givenchy’nin tasarladığı kıyafetler sayesinde, Audrey Hepburn tüm zamanların en ünlü moda ikonlarından biri olmuş. Truman Capote’nin kısa romanından sinemaya uyarlanan Breakfast at Tiffany’s’deki şıklığıyla, zarafet ve moda denince akla ilk gelen o olmaya başlamış.
Zamanın abartılı kaş makyajı
Aktör Mel Ferrer’le olan evliliğinden dünyaya gelen oğlu Sean Hepburn Ferrer’in yazdığı AN ELEGANT SPİRİT kitabının kapağındaki fotoğraf. En güzel fotoğraflarından biri.
Funny Face filminin en güzel sahnelerinden birisi bu. Seine nehri kıyısında kollarını açmış Bonjour, Paris! şarkısını söylerken.
Roma Tatili fimini çevirdiği yıllardan bir fotoğraf. Ne kadar duru bir güzelliği var.
Roma tatili, Breakfast at Tiffany’s ve Sabrina’yı sipariş etmiştim Amazon’dan. Dün akşam yıllar sonra, kimbilir kaçıncı kez seyrettim Breakfast at Tiffany’s filmini. Bir farkla bu defa orjinal dilinde. Pencere pervazında oturup elinde gitarı Henry Mancini’nin unutulmaz Moon River’ını söylediği sahne çok güzeldi.
Hollywood starlarının kıyafet tasarımcısı Edith Head “Kasıtlı olarak başka kadınlardan farklı görünüyor ve zarafetini en değerli özelliği olarak vurguluyordu” demiş. Audrey Hepburn için.