Eren’le Ulu Ağaç’ı okuduk beraber. Geceler boyu sürdü. Birlikte ulu ağacımızı büyüttük, o hayatı dimdik dikildiği yerden tanımaya çalışırken oradaydık. Yüzyıllar süren hayatına son darbeyi vurduğunda elektrikli bir testere, gözlerimizden iki damla yaş süzüldü. Sincap olmasaydı ne olurdu Ulu Ağacın sonu?
Bu, hem yüzlerce yıl uzunlukta hem de birkaç günlük bir öykü. Bu, köklerden görülmüş ve dallar arasında yaşanmış dünyanın öyküsü. Ama en çok da sevginin ve umudun öyküsü. Yüreğiyle ve aklıyla konuşmayı bilen bir yazarın yalın, neşeli ve şefkat dolu anlatımıyla, tam da şu sıralar ihtiyaç duyduğumuz kitap.
Ulu Ağaç’ın çocukların doğal yaşamı ve çevre bilincini kavrayabilmelerinde duygulu ve keyifli bir katkısı olacak bence.
Yüreğinin Götürdüğü Yere Git Susanna Tamaro’nun okuduğum ilk kitabıydı çok etkilenmiştim. Büyülüdür satırları. Sade bir dille birebir yaşatır kitaptaki duyguları okuyana.
Kitaplar olmasa ne olurdu? Ben saksıdaki bir çiçek olurdum herhalde :))