Eski bir yazı…
Eren bu yıl okula başlıyor. Defne ortaokula başlayacak, bu demektir ki, ben bol bol ders çalışacağım, saymayı yeniden öğreneceğim, bugüne kadar öğrendiğim, hayata dair tüm bilgileri sil baştan yapıp okula yeniden başlayacağım. Güneşin neden ısıttığını, sonbaharda yaprakların neden döküldüğünü tekrar öğreneceğim. Gökkuşağının altından geçerken dilek bile tutacağım, kısaca farkına varmadığım güzellikleri yeniden keşfedeceğim.
Bu kez yol arkadaşım Eren olacak. Yine kendime zaman ayıramamaktan şikayet edecek ama daha ilerde bir gün resimlere bakıp onlarla geçirdiğimiz tüm zamanların hayatımızın en iyileri olduğunu fark edeceğim. Çünkü onlar artık büyümüş ve kendi yollarında arkalarına bakmaya vakit bulamadan koşturuyor olacaklar. Yorulduklarında dinlenmek ya da düşünmek için duraksadıklarında geriye bakacak hayal meyal hatırlayacaklar yolun ilk yarısını.
O yıllar….
Bir elimden annen, bir elimden baban tutsun, artık kimse zarar veremez sana. Tökezlesen bile annem izin vermez düşmene. Bir yerim acıdığında dört el aynı anda sevgiyle uzanır yaralarını iyileştirmek için. Gece korkulu bir rüya görsen annen kucaklar sevgiyle, korkuların geçer, kendini bırakırsın uykuya annenin güvenli kollarında. Altı üstü çikolata şeker, sağı solu oyun masal dertsiz, tasasız bir masal dünyasının masum meleğisindir o yıllarda.
Ne ağlatır, ne üzer seni? Çıkaramadığın ayakkabıların ya da isteyip de alamadığın lolipop, bunun için bile bir sürü gözyaşı dökebilirsin, çünkü içinde yaşadığın dünya, daha kötüleri, kötülükleri tanımadığın, süper kahramanların her şeyin üstesinden geldiği bir masal dünyasıdır.
Daha yolun başındasındır. Henüz geride sevdiğin birilerini bırakacak kadar bile yol almamışsındır. Öyle bile olsa, sevdiğin sen anlayacak yaşa gelene dek uzun bir seyahate çıkmış olur. Kısaca hiç yara almaman için herkes elinden geleni yapar, hayali senaryolar yazılır hatta senin canını acıttığı için çarptığın eşyalar azarlanır.
Sonra biraz daha büyürsün artık ağabey ya da abla olmanın daha avantajlı bir durum olduğunu fark eder, etrafta ağabeylik ya da ablalık yapacak birilerini ararsın. Artık ağabeysin ya da ablasın ya kimse tutmasın elini mümkünse.
“Ben bebek değilim!” diyen isyanların başlar. Yemeğini kendin yemek, düştüğünde kendin kalkmak istersin ama gene de annen ve babanın arkanda olduğunu bilmek en büyük güvencendir. Arkanda olsunlar ama yolunu çizmene karışmasınlar istersin.
Sonra okula başladığın ilk gün nasıl olduğunu anlamadan geliverir. Anneanne, dede, anne, baba sanki sana bakınca üniversiteden mezun olduğun günü görür gibi olurlar. Nasıl büyük bir gururla sokarlar seni sıraya. Senin ise gözlerin hep onları arar. Ağlaşmalar, fotoğraf karelerine sığdırılmaya çalışılan ilk okul günü. Sonra sorulaar sorulaaaar…
Sonra sorulaar sorulaaaar…
“Anne neden gökyüzü mavi?”
“Gökkuşağı nasıl oluyor?”
“Ben senin karnına nasıl girdim?”
“Oradan nasıl çıktım?”
“tabakta kaç elma, elimde kaç parmak var?”
“Buz neden soğuk?”
“Su neden ıslak?”
Sonbaharda yapraklar neden dökülür?”
Hayatı keşfetmek çok eğlenceli gelir, sanki ulaşılmaz bir sırrı keşfetmişcesine büyük bir mutlulukla parlar gözlerin aldığın her cevapla. “Vayyy beee! Annem ne çok şey biliyor!” diye hayrete düşersin, baban hayatının en önemli kahramanıdır. Kocaman cüssesiyle kapıdan şöyle bir görünüverdi mi, “benim babam seni döver” türünden böbürlenmelere de başlamış olursun artık. Yani artık gerektiğinde kullanabileceğin ek gücün bile vardır.
Aslında çok istediğin bu bir an önce büyüme işi, ancak büyüyünce anlayacağın, çocukluğun bütün avantajlarını kaybedeceğin, söyleyeceğin her sözün hakkında delil olarak kullanılacağı, yaptığın her şeyden sadece senin sorumlu olacağın, komşunun çocuğuyla bile mukayese edileceğin, potansiyel suçlu muamelesi görüp gizli gizli çantanın ceplerinin aranacağı berbat bir dönemin başlangıcı olacaktır.
Annen baban sana çok güvendiklerini ancak çevreye güvenmediklerini söyleyerek hayalini kurduğun özgürlüğe giden yolda hep önünü keseceklerdir. Bu dönem olağanüstü anlayışlı bir anne- babayla bile geçse de sıkıntılıdır.
Ne çocuksundur ne yeterince büyük. Bir yandan hızla büyüyen elini kolunu nereye koyacağını bilemez, dengeni kaybedip sağa- sola çarparsın adın “sakar”a çıkar. Bir yandan ayna karşısında harcanan zamanlar arttıkça, aynadaki görüntüde sinir etmeye başlar seni. Saçların istediğin gibi olmaz, yanakların olmadık yerde kızarır ele verir seni, yüzündeki minicik bir sivilce kabusun olur. Kısaca fiziksel değişimini bile kontrol edemezken bir de aşk meşk girdi mi işin içine, hepten leyla olur bütün gün tavanları seyredip çiçeğin böceğin güzelliğini anlatan şiirler okursun. Ya da seni görmezden gelen sevgiliye “aahh” edip acılı şarkılar dinler, aşk acısını da tattım hayat= 1, ben= 0 tarzında şiirler yazarsın defterlerinin arkasına.
Aşk acısını tatsan da, içinde bir yerlerde daha yaşama sevincin hiç eksilmeden duruyordur. Göreceğin daha çok şey vardır hâlâ sabırsızsındır, hâlâ yeterince büyümemişsindir. Hep varılacak hedefler vardır, arkana bile bakmadan koşarsın. Durup dinlenmek, dinlenirken arkana bakmak gelmez aklına. Bu arada hayatına o kadar çok insan girer ki, (yaşanmışlıklarının tanıklarıdır onlar) kimi yola seninle devam eder, kimi geride kalır ve böylece artık kayıpların acısı başlar. Aldığın yenilgilerin burukluğu, başını eğmek zorunda kaldığın anlar, karşılıksız aşklar ve yavaş yavaş eksilirsin….
O yıllardan ne çok şey kalır sana, daha sonra farkına varırsın. Yol boyunca kazandığın başarılarda, başarısızlıklarda çok şey öğretir, içinde bir yerlerde birikir onlar taaaki sen büyüyüp bilginin, tecrübenin sahip olduklarının değerini anlayacak olgunluğa erene kadar. Onlar senin gizli hazinendir, kaybettiğin gençliğin yerine sana kalanlardır.
Onlar her şeyden değerli…
Sonra ne çabuk geldim buralara türünden yakınmalara başlarsın, bizi en iyi anlatan şarkı “Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım ” oluverir.
Sonra “şimdiki aklım olsa sabah daha erken uyanır, gece daha geç yatardım. Böylece güneşin doğuşunu kaçırmamış olur, gece yıldızları sayardım” gibi iş işten geçti cümleleri kurmaya başlarsın.
Bense çocuklarımın daha yolun başında oldukları ve bu amansız hayat koşusuna hazırlandıkları bugünlerde, bırakın gökteki yıldızları saymayı, yatağa 5 dakika erken gitsem kâr sayıyorum. Üstelik gökteki yıldızların sakinliğine bakıp evdekilere kızmaktan korkuyorum :)) Güneş her sabah ben fark etmeden doğsa da ertesi gün yine yeni güne uyanmamız için dua ediyorum
Elvan