Benim Hayal Defterim

YENİ YIL DİLEĞİ…

Yılbaşı sabahı her zaman olduğu gibi erken saatte başladım güne. 8’de kahvaltım çoktan bitmiş, hatta gazete bile okumuştum. Kulaklığımı taktım, önlüğümü giydim ve başladım hazırlıklara. İşler biraz yoluna girince de her zaman yaptığım gibi bir kahve molası verdim. Yanında nefis bir çikolata… Keyfim yerindeydi kısacası ta ki telefonumun ekranına o mesaj düşene kadar.

  “Benim hayatım bu değil olamaz. Bir gün bir şey olacak, her şey kökten değişecek ve gerçek hayatım başlayacak. Yaşarken de diyeceğim ki; “Hah! işte buydu” Okuduğum bir kitaptaki bu satırlar bana seni düşündürdü. 2019 “Bu benim hayatım olamaz” dediğin bir yıl oldu. Bundan sonraki her yeni yıl “Hah! işte buydu” dediğin yıllar olsun güzel Elvancım, hayatlarımızı güzelleştiren Elvancım…

   Nerde biriktirmişim o kadar gözyaşını  şaşırdım bu mesajı okuyunca “Kim bu, bu kim?” dakikalarca sordum bunu. Nerden çıktı bu mesaj, nasıl bir anda çekiverdi  hayal kırıklıklarının, sonraya sakladığım hüzünlerin üzerine kapattığım o örtüyü. O güzel temenni, tatlı sözler  nasıl dolduruverdi içimdeki boşluğu…

  Şimdi başka bir zamana gitmeliyim  anlatabilmek için bana bu mesajı kimin yazdığını. Aylar önceydi işlerimi bitirip yukarıya çıktım. Camın önünde bir kadın oturmuş pasta yiyiyordu. Gözlerini bir noktaya sabitlemiş, onu mutsuz eden onlarca şeyi unutmak için tatlı bir şeyler yemeğe gelmiş diye düşündüm. Uzun uzun  da seyrettim o kadar güzeldi ki.. Daha da dikkatimi çekti hüzünlü sakinliği. Sonra baktım hemen hemen her hafta  geliyor. Her gelişinde yine çok güzel, yine hüzünlü. Dükkana sık ve düzenli gelen insanlarla bir süre sonra sözcüklere dökülmemiş bir samimiyet oluşuyor aramızda ve artık tanışmak kaçınılmaz oluyor. Nihayet onunla da tanıştım. Şu klişe söz bazen gerçekten tam yerini buluyor. “Birbirimizin kalbine dokunduk” işte bana bu güzel yeni yıl  dileğini yazan o güzel kadınmış meğer.

 “Ruhu ruhuna yakın arkadaşların, dostların hiç eksilmesin hayatından” yazmış bir de mesajın sonuna. Bütün kalbimle “Lütfen” dedim. Eksilmesinler hayatımdan. Hayat bazen bir şeyi alırken hayatımızdan başka bir sürü  güzel şey veriyor. Harika arkadaşlarım, bana şarkılar söyleten, bazen mutluluktan dans ettiren arkadaşlarım, dostlarım oldu.

    Hiç eksilmesinler hayatımdan.

 

Bazen mutlu son yola devam etmek…

   Bazen aylarca uğramadığım oluyor. Bahçedeki çiçekler ne alemde, gözüm gibi baktığım kuşkonmazlar kurudu mu, ağaçlar meyve verdi mi bu yıl, özene özene yaptırdığım kuş evleri duruyor mu hala? Düşünüyorum gece yatınca.

   O güzel evde yaşlanmak için dua ettiğim yılların üzerinden ne hayal kırıklıkları, ne hüzünler geldi geçti.

   Şimdi ne zaman gitsem açsam kapıyı kimsesizliğin kokusu çarpıyor yüzüme. Anılar darmadağın olmuş artık odalarda.  Bir tek Eren’in odasını sakladım olduğu gibi, izin vermedim tek bir eşyanın bile çıkmasına odasından. En çok zamanı onun odasında geçirmem bu yüzden. Giriyorum odaya eskiden her sabah yaptığım gibi perdeleri açıp havalandırıyorum, sonra duvarda bir çerçeve içinde asılı minicik el ve ayak izlerini seviyorum, dolabını açıp bakıyorum her gittiğimde; hayat o dolabın içinde, Eren’in dokuz yaşındaki haliyle donmuş askılarda, çekmecelerde. Minicik gömlekler, pantolonlar, tutkunu olduğu takımın küçülmüş formaları, masasında ders kitapları ve masa boyunca dizdiği bir zaman bütün dünyası olan küçük renkli arabaları, duvarda 8. yaş günü davetiyesi, başucunda birlikte okuduğumuz son kitap Şapşal Baykuşun Gece Uçuşu… Sonra oturuyorum yatağının ucuna akşamları yatmadan önce birlikte kurduğumuz hayalleri hatırlamaya çalışıyorum. Bizim yatakta kocaman dünya haritasını önümüze serip yaptığımız tatil planlarını hatırlıyorum her seferinde. O küçük sapsarı başı göğsümde uykuya dalmasını… .

   Hayallerimiz…

   Aşağıda önünde taburesi kapağı kapalı piyano sanki değişmeyen bir kaç şeyden biri. Orada öylece Defne’yi bekliyor. Kimse onu benim kadar sevmedi. Ne zaman gittiysem kapağını açıp bir şeyler çalmadan çıkmadım evden. Son gittiğimde  uzun uzun oturdum önünde Defne’nin bir yemek davetinde “Annem piyano çalarken herkes duysun diye bütün camları açıyor” dediğinde bir çocuk gibi utandığım o geceyi hatırladım. Yüzümde bir gülümseme Love Story çaldım haber verdim evin her yerine sinmiş hatıralara “Ben geldim!”

   Sonra bodrum kat… Sırt sırta dizilmiş kimisi kendi yaptığım, kimisi satın aldığım yağlı boya tablolar. 35 yaş hayalimdi ressam olmak. Eren büyüdü fırçalarla boyalarla oynamaya başladı apar topar kaldırdım yarım kalmış resimleri fırçaları. Resim hayalimi de tıpkı piyano hayalim gibi bir gün dönerim umuduyla  kaldırdım bir köşesine hayatımın.

   Dönemedim…

   Salonun duvarlarına asmak için getirttiğim botanik printler, rulo rulo duvar kağıtları, metrelerce döşemelik kumaş, salonun yeni halini gösteren çizimlerim… En büyük sorundu şöminenin yeri..

   Hiç birisi olmadı…

   Ne o kumaşlar kullanıldı, ne resimler asıldı duvarlara.

   Mutluluğu eşyalara bağlamaktan vazgeçtim. Meğer mutsuzluktanmış hepsi fark ettim.

   Depolardaki küçülmüş çocuk kıyafetlerini, kutular dolusu  anıyı nasıl elden geçiricem bu evi satarken diye düşünüp üzülüyordum. Sonra düşündüm nasıl topladığımı darmadağın hayallerimi, nasıl iyileştirdiğimi yaralarımı, farkında olmadığım ne çok mutsuzluğun farkına varıp, hayatımızı altüst eden o fırtınaya şükredecek hale geldiğimi…

   O halde nedir ki ev, eşya…

   Doldururum bir bavula fotoğrafları, çocukluk anılarını, günlükleri çeker çıkarım kapısını.

   Affederim geçmişi, geçmiş hatalarımı…

   Mutlu olmak için onlarca sebep varken, geçmişin mutsuzluklarına takılıp kalamam. Söz vermiştim hayata doğum günümde üstelik kocaman harflerle yazmıştım boş bir sayfaya “MUTLU OLMAYI SEÇİYORUM”

 

 

KİTAP

   Kelimelerinin büyülü dansına kapılıp gittiğim her hikayeden, her kitaptan satırlar birikmiş yüreğimde meğer. Ne hikayeler geçip gidiyor aklımdan, kalbimden anlamlı bir bütünlükte bir araya getirmeye fırsat bulamadığım.  Bir rüya ile başlayıp yarım kalmış kaç hikaye var aklımda, hep birgün tamamlayacağım umuduyla sakladığım. Böyle rüyaların uykumu böldüğü gecelerin sabahında, yarı uykuda, yarı uyanık devamını getirmeye çalıştım hep o rüyanın. Sonra günlerce, düşünmeye fırsat bulduğum her an  devam ettirdim hikayeyi. Bazen bir şarkı eşlik etti, bazen bir koku, bir renk… Sadece bir tanesini yazmaya başladım yıllar önce. Haftalar boyunca fırsat bulduğum her an yazdım.

İki kalp bir araya gelirse, okumayı yazmayı seven iki kalp…

Hikayeler, tarifler, sırlar…

Zaman alacak ama eminim harika bir anı kalacak bizden geriye.

 

YENİDEN BULUŞALIM

“Erken yaşta hakiki dostlar bulmak lazım.”

Aradan onlarca yıl geçtiğinde bir buluşmada tamamlandığını hissettiğin, o kaygısız mutlu günlerde olduğu gibi içtenlikle gülümsediğin hatta çoktandır unuttuğun bir kahkaha selinde boğulduğun… Mutluluğunu da mutsuzluğunu da gözünden anlayacak, eskide kalmış umutları yeniden yeşertecek dostları olmalı insanın.

Bir gününe neler vermezdim.

U3 anfisinde buluşalım bir sabah sen, sen ,sen ve ben.

Otostop skeçleri yapıp sandalyelerden düşelim gülmekten. Matematik hocasına aşık bir genç kız  olsun aramızda matris anlatsın gırgırına tahtada size. Sen bu buluşmaya annenin o mis kokulu sable bisküvilerinden getirmeyi unutma. Senin ağladığını görmeyim bir daha o güne hiç geri dönmeyelim. Zaten sen çoktan öğrenmişsindir içine akıtmayı gözyaşlarını. Ya da benim gibi bir kitap satırında hatırlayıp her şeyi kitaptanmış gibi yapmayı. Sen bir aşka kapılıp bırakıp gitme bizi bu sefer. Ben yine hep yaptığım gibi olmayacak aşkların hayaliyle güldüreyim sizi.

Mutluluğumuzu olduğu gibi mutsuzluklarımızı da konuşalım ama. Bir zaman hayallerim şimdi başarısızlıklarım olan ne varsa anlatayım size birbir bakalım iyileştirebilecekmisiniz yaralarımı. Eskiden ne güzel saradık kırıklarımızı hiçbiri bu kadar derin değildi belki ama çocuksu bir masumiyetle inanırdık her şeyin düzeleceğine. Ne güzel tamamlardık eksiklerimizi: Ailenden uzak olduğun bir yılbaşı akşamı bizim evde, kimyadan zor bir sınav öncesi kantinde, en çok da bizde kaldığın senin bana kimya benim sana fizik çalıştırdığım o günü unutmuyorum. Tamamlardık neyimiz eksikse.

Buluşalım yeniden! Havaya fırlatılmış bir mutluluk olsun her şey, sonunda başladığı yere dönen.

Sonra keyifli bir sofrada devam edelim. Bütün pişmanlıklarımızı, en doğru kararlarımızı anlatalım birbirimize. O pırıl pırıl hayallerimizden, umutlarımızdan söz edelim. Gerçekleşmiş tüm hayaller için kaldıralım kadehlerimizi. Gelirken fotoğrafları da getirelim yanımızda. Modası geçmiş kıyafetlerimize, saçlarımıza bakıp gülelim uzun uzun. Fotoğraflardaki gülüşlerimize, gözlerimizin içindeki çocuksu masumiyete, umut dolu sevince bakalım. Beşeri bilimlere giden ağaçlıklı koridorda lambaların fanuslarını tek tek indirip, kenara koya koya devam ettiğimiz yolun sonunda yakalanıp hepsini yeniden takmak zorunda kaldığımız o güne katıla katıla gülelim. Kapısının kolunun elimde kaldığı sınıfa, merdivenlerinde DEVRİM yazan stadyumda güneşlendiğimiz günlere gidelim. Bisiklete binelim yine beraber. Kütüphanede kitap taşınan arabalara binip sesizce birbirimizi itelim kimselere görünmeden. İşte bu çok komik olur!

Fiziğin önündeki çimlerde oturup, kalplerimizi derinden sarsan o umarsız çocuksu aşklarımızdan bahsedelim. Yıllar önce seyredip hala unutmadığımız bir filmden bahseder gibi hangimizin aklında hangi sahne kalmış o aşklardan anlatalım. Aşk deyinde parfüm kokusu ne hatırlatacak hepimize? Yine ben güldürücem sizi. Neydi o parfümün adı? Bakın gördünüz mü aşklarımız bile ne çocuksu ne tertemizdi.

Bugünleri hiç hesaba katmadan sadece o günlerden konuşalım bir kaç saat. Bakalım unutmuşmuyuz gülmeyi geleceğine dertlendiğimiz ülkenin gölgesinde, kaybetmişmiyiz hayallerimizi düş kırıkları yüzünden.

Mesela size son bir kaç yıldır hiç hayal kuramadığımı ve hiç bir şeyin beni bu kadar üzmediğini anlatırım. Annem yıllar önce ” Hayal kurmaktan vazgeçtiğinde ölür insan” demişti. İçimdeki çocuğu mu kaybettim? Hani gökyüzü gibiydi çocukluk hiç bir yere gitmezdi. Kaybettiğimiz masumiyetimiz gibi o da gizli bir kutuda dursun diplerde köşelerde. Yangında ilk kurtarılacaklar listesinde ilk sıralarda.

Biliyorum hiç hesaplar yapmadan anlatırız her şeyi, yanlış anlaşılmaktan korkmadan. Belki de şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacımız var birbirimize gittikçe yalnızlaşıyoruz. Konuştukça zarar görmekten, sevdiklerimizi üzmemek için susmaktan ya da mış gibi yapmaktan hem çok yorgunuz hem de çok yalnız.

Hadi binlerce kilometre öteden çık gel, sen de gel, sen de buluşalım hayatımızın belki de en uçarı en mutlu yıllarının sahnesinde. Bahar şenliklerinde el ele tutuşarak sevgi çemberi yaptığımız o kocaman kampüsün küçücük bir noktasında sevgiyle sarılalım birbirimize. Hadi!

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN

19 yıl oldu. Her doğum gününde yaşasaydın kaç yaşında olacağını hesap ettim durdum. Sessiz bir köşeye çekilip mutlaka her sene bir süreliğine de olsa hatırlamaya çalıştım birlikte büyüdüğümüz yılları: şarkıları, sevinçleri, aşkları, göz yaşlarını. Hayalimde yaşlandırdım seni; Mesela gözünün kenarına çizgiler koydum, bakışlarını biraz soldurdum, biraz kilo aldırdım, omuzlarına  şelale gibi dökülen o kumral saçlarını biraz seyrekleştirdim, pembe yanaklarını hafifçe soldurdum, hatta bir yakın gözlüğü taktığım bile oldu sana; ama ne yaptıysam yok edemedim o masum güzelliğini. Yaşlandıramadım anılarıma çakılı kalmış 32 yaşındaki halini sonra  anladım ki, sen yaşlanabilseydin eğer yine güzel, yine zarif bir kadın olacaktın.

   Doğum gününü kendi başıma kutladığım 2 Temmuzlar son yıllarda canımı eskisinden fazla acıtır oldu. Senli günleri hatırlamaya çalıştığım her doğum gününde, o uzak kristal dünyada ışıl ışıl parlayan, henüz hiç bir kaybın yasını tutmamış çocukluğumuza bakıyorum canımı yakan bir hasretle, kulaklarımda çınlayan çocuk seslerimizi, bağırışmalarımızı, şarkılarımızı duyuyorum.  Geçmiş ümitsiz bir aşk gibi acıtıyor içimi. Seni hala çok özlüyorum çocukluğumun küçük kızı. Sonra hayallerimiz geliyor aklıma, geleceğe yazdığımız mektuplar… 

   Son 20 yılda olup biteni geçiriyorum aklımdan. Her sabah gazeteleri okuduğumda içine düştüğüm çıkmazı, kimi geceler başka başka ülkelerde yaşamanın nasıl olacağını düşündüğüm korkulu  anları, çocuklarımı içimde derin bir endişeyle büyütmeye çalıştığım bu şansız ülkeyi ve işte o zaman ağlıyorum kaybolan masumiyetimize, yaşadığım hayal kırıklıklarına ve   diyorum ki tam da gittiğinde bozulmaya başladı her şey. Güzel hatıralarla gittin sen. Neyse ki görmedin tüm bu üzücü gelişmeleri. Görseydin sen de şaşardın benim gibi üstelik şaşırmakla kalmaz, tanıdığın sevdiğin herkesi yanına alıp kaçırmayı isterdin buralardan.

 

Hayallerimizinin gerçek olmasını beklerken yaşadığımız o güzel yılların bir hayal olacağını hiç düşünmemiştim.

 

SÖZ

DSC_7385

   Özledim. Pazar sabahları kuş cıvıltılarıyla uyanmayı, dört yanı yeşil yaz günlerini, hanımeli kokan bahar akşamlarını, mangaldaki alevin kokusunu, çocukların dört bir yana koşuşturmasını çığlık çığlığa, akşam yattığım yerden karanlıkta yanıp sönen  ışıklarıyla geçip giden uçakları seyredip hayal kurmayı, ağustos böceklerinin hiç susmayan şarkılarını, kaygısız akşamüstlerini, hatta verandadaki tentenin direğine konup dakikalarca beni göz hapsinde tutan peçeli baykuşu bile özledim.

   Arada bir  uğrayıp hüzünlü yalnızlığın kokusu sinmiş  odalarını gezerken söz veririyorum güzel evime:  “Göreceksin eskisinden de güzel olacak her şey. Döneceğiz yeniden, kahkalar bağrışmalar eksik olmayacak odalarından. Bahçenin ağaçlarında büyüyen erikler, kirazlar, elmalar reçel kavanozlarına dolacak yeniden, katmer güllerin genç kızımın odasını, misafir sofralarımızı süsleyecek. Nişanlar, düğünler yapacağız mis kokulu bahçende. Mutluluk için kalkacak kadehler Defnem üniversiteyi bitirdiğinde, Erenim üniversiteyi kazandığında.”

   Yaşama sevincini ve masumiyetini hızla kaybeden güzel ülkemde hayal kurmak, umut etmeye devam etmek…

 


!

Kış

   Sabah uyandığımda her yer bembeyazdı.

   Bir torbaya doluşturduğum hüzünlerim, hatalarım, hayal kırıklıklarımla çıktım yola. Biraz kendimle yalnız kalmaya ihtiyacım var anladım.  Aylardır buz kesti yüreğim,  biraz da bedenim üşüsün kocaman ıssız evimde; çoktandır kapısını açmadığım, güzel günlerimin güzel evinde son bir yılın hesabını kapatmayı planladım. Ateşin karşısında oturup, evin sağından solundan gelen onca sese aldırmadan, korkmadan,  uzun uzun ağlayıp, sonra mutlu bir anıyla, bir cümleyle teselli olmayı planladım. Hikayemi en baştan okumaya, kendimle barışmaya kararlı çıktım yola.  Sevdiğim kitaplardan birini bir kez daha okurum belki diyordum ki, ruhum satırlar arasında gezinemeyecek kadar tutsak kalmış son bir yılın paramparça umutlarında, yarım yamalak mutluluklarında anladım.

   Çocuklar bir gün meyve yemeseler bir şey olmaz. Eren süt içmeyiversin bir kaç gün, dişini fırçalamadan yatsın. İyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir…… olmaya çalıştığım yıllar boyunca beni gerçekten neyin mutlu ettiğini ya da edeceğini hiç sormamışım kendime.  Hayat geçiyor telaşına mı kapıldım, yoksa etrafımdakileri mutlu etmek için giriştiğim her çabada  daha mı cok hırpalandım bilmiyorum. Belki de yüzüme hayran bakışlarını dikip saçlarımı okşayan küçük Eren’i, bacaklarıma sarılan küçük Defne’yi  özlüyorum. Koşulsuz sevilmeye hasret kaldım galiba. Birilerinin kahramanı, prensesi olma duygusunu özledim.

  Bu kış çok soğuk geçiyor. 

NORVEÇ FİYORTLARI

İsveç’ten Oslo’ya döndüğümüz akşamın hemen sabahında trene binip “Norway in a nutshell’ turuna çıktık.

myrdal

4-5  saatlik bir tren yolculuğu bizi Myrdal’a getirdi.

myrd

Myrdal’da indiğimiz yerden 15-20 dakika sonra eski, sevimli Flam trenine(Flamsbana) bindik. Tren’de oturma düzeni erken gelen oturur şeklindeydi 🙂 20 km’lik yol boyunca nefis dağ manzaraları seyrettik.

myr

Tren Kjosfossen’de 15 dakikalık kısa bir mola verdi. Herkes bu muhteşem çağlayanın önünde fotoğraf çektirdi. Bu fotoğrafta görünmüyor; ama tam trenin durup insanların dışarı çıktığı anlarda hafif bir müzik eşliğinde bir kadın çağlayanın durgun bir yerinde dans etti.

flam30

Flamsdalen

flam

1 saatlik tren yolcuğunun sonunda Flam’e geldik. Yarım saat içinde Fish and Chips’le karnımızı doyurup, gemiye atladık.

fi2

Aurlandsfyordu boyunca yol alırken gerçekten harika bir doğayla içiçeydik.

fi1

Martılar kıyıdan iyice uzaklaşana kadar eşlik ettiler bize.Tabii hiç bir şey karşılıksız değil. Biz onların fotoğraflarını çekerken onlar karınlarını doyurdular.

fi3

Aurland

fi4

Fyordlarda kayaking yapmak ne zevk.!  Kayakların kanolardan farkı oturma yerlerinin kapalı olması, belki bir kaç fark daha vardır.

fi5

Bu müthiş konrast doğanın içinde kırmızımsı boyalı evler çok dikkat çekiyor. İskandinavya’nın genelinde en çok kullanılan dış cephe rengi. Falun kırmızısı diyorlar bu renge. Ahşap ev ve ambarları bu renge boyuyorlar. İsveç Dalarna’daki Falun bakır madenlerinden çıkmış bu renk. Ahşabı çok iyi koruduğu için 16. yüzyılldan bugüne popularitesini korumuş falun kırmızısı.

fi6

Böyle bir doğaya tanık olduğunuz anlarda etrafınızdaki onca insanın sessizliği inanılmaz bir şanstı.

fi7

Oysa insan arıyor; şöyle bağıra bağıra cep telefonuyla konuşan bir memleketlisini 🙂

fi8

Ters bir “V” çizdik bu şahane fyord turunda. Bir ayağı Aurlandsfyord’du öbür ayağı ise Naeroyfyord.

fi9

Önce oturacak yer bulamadık, sonra yağmur yağmaya başlayınca herkes içeri girdi.

fi12

Naeroyfyord’u UNESCO  Dünya Miras listesinde.

fi10

Aurlands ve Naeroy fyorları, Norveç’in en uzun fyordu Sognefyord’un kısa kollarından ikisi.

fi11

Tatlı, tatlı ıslandık çocuklarımızla usul, usul yağan yağmurun altında.

flam1

Denizin rengi muhteşemdi.

flam3

Naeroyfyord’u Frozen filmindeki Arendelle ülkesinin esin kaynağıymış ne hoş!

flam6

Fyordlar, bir kaç vadide kurulmuş yerleşim yerleri dışında yaklaşık 1800 metre yüksekliğinde dağlarla çevrilmiş şahane bir doğa parçası.

flam8

Şurada yaşamak nasıl olur? Bir balıkçı kasabası…

flam10

Aurlands ve Naeroy fyordlarının her biri yaklaşık 17-18 km uzunluğunda.

flam15

National Geographic Traveler Magazin, Norveç fyordlarını  UNESCO  Dünya Miras listesinde en iyi korunmuş yer olarak oylamış. Lonely Planet ise yaşam boyu yapılacak 8 yolculuktan birisi olarak seçmiş fyord turunu.

flam14

Kayaking, fyord atraksiyonlarından biri.

flam16

Ne zaman yabancı bir misafirimiz olsa mutlaka evde ağırlamak isterim. Geleneklerimizi, yaşam tarzımızı merak ederler diye düşünürüm; çünkü ben şu evlere bakıp bakıp içlerinde yaşanan hayatları merak ederim. Günlük rutinleri nedir, ne yer ne içerler?

flam18

Toplam iki saat içinde  farklı hava koşullarına maruz kaldık.

flam19

Sevgili eşim şu merak ettiğim evlerde yaşanan hayatlarla ilgili beni aydınlattı. Öğrencilik yıllarında bir kaç hafta kaldığı Norveç’te Norveç’li bir aileye misafir olmuş. Anılarında bir türlü doymayan karnı, sürekli yenen patates ve balık öyle bir yer etmiş ki…

flam20

Yaşasın üşüyeceğiz!  diye bavula doldurduğum montlar, kazaklar sadece fyord turunda biraz işe yaradı.

flam22

Bütün bu manzaralar kitap okurken çok işe yarıyor. Canlandırma….

flam23

Renkler, sessizlik, hava …. Bol bol dua ettim. Çok yakın hissettim:))

flam24

Keçilere bile imrendik. “Onların da şanslısı var.” dedik.

fyort

Yolculuk sona erdi. Gudvangen’den otobüse bindik ve  Voss’a kadar yaklaşık bir saat neredeyse 70 derecelik bir açıyla aşağı doğru tek yönlü bir yoldan indik. Keskin virajlar ve eğim korkutucuydu; ama neyseki yol boyu gördüğümüz şelaleler biraz rahatlattı bizi.

voss

Onlarcası…

voss1

Voss – Bergen Treni 1 saat sürdü.

Bergen’de bizi bekleyen zor gece….

Stockholm Archipelago’su, Vapiano, Radisson Blu Waterfront…

Öğrenmenin yaşı yok! Archipelago adalar zinciri ya da grubu demekmiş. 🙂 Arkipelego okunuyor.

ar5

Stockholm Archipelago’su için küçük bir feribot’a  bindik.

ar2

Stockholm Archipelago’su; İsveç’in en büyük, Baltık Denizi’nin ikinci büyük archipelagosuymuş.

ar1

 80 km’lik bir alan boyunca yayılmış, otuz bin adadadan oluşmuş Archipelago.

ar3

50,000 civarında yazlık ev var adalarda; tabii ki kıyıda yatlar… Dünyanın 7. en zengin ülkesi olunca haliyle :))

ar4

Feribot’ta bir rehber, yol boyu evleri, adaları anlattı.

ar6

Vaxholm, Archipelago’nun en büyük yerleşim yerlerinden biri. Tur boyunca sadece Vaxholm’da mola veriliyor. İsteyen inip vaxholm’ü keşfedip sonraki feriyle dönebiliyor.

ar8

Soğuk Savaşın, yani 1990’ların sonuna kadar Stockholm’ün korunması adına adalarda askeri birlikler bulundurmuşlar.

aa

Stockholm’de bizi en mutlu eden şey 2. gece kaldığımız Radisson Blue Waterfront otel oldu. “Yaşasın!!!” dedik. odaya girince. İlk kez yıldızını hak eden bir otel, manzara nefis, nespresso kahve süper…. Dünyanın en prestijli otel dizaynırlarından biri RPW Design dizayn etmiş odaları. Bir köşede duran hardal rengi deri koltuk ve üzerindeki işlemeli yastık bile tek başına bir renk katmıştı odaya.

vapi

Stockholm’de 2. gece cennet gibiydi 🙂 Hem otel, hem akşam yemeği yaşadığımız bir kaç günlük hayal kırıklığına ilaç gibi geldi.

vapiiii

Vapiano, İtalyan sevenler için bulunmaz bir fırsat. Kapıdan girer girmez herkese birer kart dağıtıyorlar. Herkes kendi siparişini kendisi veriyor. Açık mutfak, şef önünüzde, pizza istiyorsanız istediğiniz malzemelerle pizzanızı yapıyor.  Makarna  istiyorsanız, seçtiğiniz taze makarnayı gözünüzün önünde suya atıyor, o pişerken nasıl bir makarna istiyorsanız onun hazırlığına geçiyor. Çıkarken kartlara ne yazıldıysa onu ödeyip, bir de jelibon dolu kavanozdan bir miktar jeli alıp yüzünüzde memnun bir gülümsemeyle çıkıyorsunuz Vapiano’dan :))

vapii

Yediğimiz her şey son derece tatminkardı. Tatlılar kavanoz modasına uymuştu. Fiyatlar nasıl dı? çok hatırlamıyorum; ancak İsveç Norveç’e göre biraz daha ucuz.  Norveç’in ya da daha doğrusu İskandinav ülkelerinin diğer Avrupa ülkelerine göre daha pahalı olduğunu biliyorduk; ama durum hiç te TripAdviser’da okuduğum gibi 30 euro’ya ancak  bir mini pizza alınacak kadar  abartılı değil.

Stockholm, Skansen…

Norveç keşfimize iki günlük bir ara verip, bir sabah treniyle Stockholm’e gittik.stokholm tren

Enfes manzaralar eşlik etti yolculuğumuza.

stockk

Yine tren istasyonunun hemen yanında bir Radisson Blu (Royal Viking).

stoc

Bavulları odaya koyup hemen attık kendimizi sokaklara. Old Town’a ( Gamla Stan) yürüdük. O kadar kalabalıktı ki, o sıcak havada zorunlu bir keşif gezisi gibi hissettim. Hiç fotoğraf çekmeyişimin sebebi bu galiba 🙂

stocc

Tarihin bu kadar özenle korunduğu başka bir avrupa şehri görmedim. Paris ? Stockholm’e özgü küçük hediyelik eşyalar için Old Town en uygun yer; ancak genel anlamda alış veriş ihtiyacı için Stockholm’de Macy’s tarzı  çok katlı dükkanlar var. Ahlens en iyi örneklerden birisi.

dans

Akşam çocukları odada bırakıp Stockholm keşfine devam ettik. Bir parkta Frank Sinatra şarkıları eşliğinde dans eden, yaş ortalaması 80-85 civarındaki gençlerin dans edişini uzun süre hayran hayran izledik.

skan7

İkinci gün sabah erkenden Skansen’e gittik.

skansen

Skansen, dünyanın ilk açık hava müzesi.

skan10

Stockholm sınırları içindeki Djurgarden adasında 1891’de kurulmuş. İsveç tarihinin beş yüzyıllık bir dönemine tanıklık ediyorsunuz Skansen’i gezerken.

skan12

Gel de şu dönemde yaşamak isteme :))

skan1

Her bölgede farklı bir yüzyıl yaşatılmış. Evlerin içlerinde dönemin özelliğini taşıyan meslekler, mobilyalar, giysiler canlandırılmış.

skan11

Küçük Ev!!!

skan14

Laura Ingalls bir şeyler işliyordu 🙂

skan15

Okulun öğretmeni bizi kapıda karşıladı. Sıraların nasıl kullanıldığını, nasıl ders gördüklerini uzun uzun anlattı.

skan16

Kuzineli mutfaklar Karadeniz’de hala var. Giresun’da gördüğüm bir tanesinden çıkmak istememiştim. Kuzinede yanan fındık kabuklarının çıtır çıtır sesi büyülemişti beni.

skan2

En eski ev ondördüncü yüzyıla ait bir norveç evi: Vastveit Storehouse

skan18

Bu kadar soğuk ülkelerde dekorasyonda kullanılan renklerin  çok açık olması beni şaşırtırdı. İskandinav tarzı dekorasyonda beyaz hep başrolde.

skan19

Ağır bir kalsizm yok o yüzyıllarda bile.

skan4

Skansen, sadece tarihi evlerden, çiftliklerden ibaret değil. Harika bir hayvanat bahçesi var içinde.

skan9

Sadece İskandinav faunası değil başka yerlerden egzotik hayvanlar da getirmişler Skansen için.

skan13

Hayvanlar için üzülmeden bir hayvanat bahçesi gezmek güzelmiş! Doğala yakın ortamlarda yaşıyor hayvanlar .

skan6

Sincap dünyanın en sevimli hayvanı 🙂

sin

Bu küçük samimi sincap, Eren’in dondurmasından birazcık kapabilmek için ne numaralar yaptı :))

moose

a moose!

Skansen’den çıkıp Stockholm Archipelago turuna çıktık.

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.