Benim Hayal Defterim

Lütfen anneme iyi bak

Lütfen anneme iyi bak

Kyung-sook Shin’in kitabı. Bir annenin çocuklarını ziyaret için geldiği Seul’de, kalabalık tren istasyonunda kayboluşu ve ardından çocuklarının ve eşinin onu ararken yaşadıkları iç hesaplaşmaları ve pişmanlıklarının öyküsü..                                                                                                                               Bu kitabı okumadım sadece, satırları arasında uzun uzun düşündüm. Annemle ilgi daha önce hiç sormadığım sorularıma cevap aradım. “Annemi ne kadar tanıyorum?”  Çocuklarına adadığı hayatı yaşarken sormuşmuyduk  acaba, annem mutlumuydu? İçinde olmayı hayal ettiği bir hayatmıydı yaşadığı? Kırgınlıkları, hüzünleri ve acılarıyla nasıl başa çıkıyordu? Annemi sadece hayatımızdaki rolüyle değerlendirmedik mi yıllarca? O sadece bizim annemiz di. Nasıl bir çocukluğu, nasıl bir genç kızlığı olduğunu sorduk oda anlattı ama hiç sormadık ne hayalleri vardı? onu en mutlu eden rüyalar hangileriydi? kendisi için hayal ettiği hayat bumuydu? Daima beklentilere dayalı sevdik onu oysa o tüm kırgınlıklarını  içinde saklayarak, şartlarını bizim koyduğumuz bir ilişkide karşılıksız sevdi bizi “ne yaparsanız yapın ne olursanız olun sizi sevmekten asla vazgeçmeyeceğim”  dedi aslında sessizce.

Etkileyici bir kitap. Aylarca süren bir arayış, pişmanlıklar, cevapsız sorular ….

Kitap için: “Anneliğe eşsiz bir ağıt…” yorumu yapılmış New York Times Book Rewiev tarafından.

Kitapta beni en çok etkileyen kısım  kız kardeşin ablasına yazdığı mektup oldu. Tıpkı kitabın tamamı gibi mektupta okurken zaman zaman beni kendi dünyama çekti. Anneme sormadığım soruları hatırlattı. Cevabını bilmediğim soruları listeledim hafızamda. Neyse ki hala sormak için zamanım var.

“Abla, hani bir süre önce bana annemle ilgili sırf benim bildiğim bir şey olup olmadığını sormuştun ya? Sana annemi tanımadığımı söylemiştim. Tek bildiğim annemin kayıp olduğuydu. Hâlâ da aynı şeyi hissediyorum. Özellikle de annemin neden bu kadar güçlü olduğunu bilmiyorum. Düşünsene. Bir insanın tek başına başaramayacağı işler başardı. Zaten bence içi de bu yüzden git gide kuruyup boşaldı. Sonunda çocuklarının evlerini bile bulamayacak hale geldi. Çocuklarımın karnını doyururken, saçlarını tararken, ve okula yollarken kendimi tanıyamıyorum. Annem kayıp olduğu halde onu arayamıyorum. Günümüzün genç annelerinden farklı olduğumu, biraz annem gibi olduğumu söylemiştin, ama abla, sen ne dersen de, annem gibi olamayacağımı düşünüyorum. O kaybolduğundan beri sık sık “iyi bir evlatmıydım? Annemin bizler için yaptıklarını bende kendi çocuklarım için yapabilirmiyim?” diye düşünüyorum. Yapamam. Çünkü benim de bir hayatım var. Böyle hissettiğimi fark ettiğimde annemin bizler için onca şeyi nasıl yaptığını düşündüm ve onu aslında tanımadığımı anladım. Annemiz olduğundan hep bizim için yaşadığını düşündük, ama nasıl olduda hayatı boyunca annemi sırf bir anne olarak gördük? Ben de bir anne olduğum halde gerçekleşmesini istediğim bir sürü hayalim var.  Çocukluğumu, genç kızlığımı, bu günedek yaşadığım her şeyi hatırlıyorum. Peki, neden en başından beri annemi bir anne olarak gördük? Annemin hayallerinin peşinden gidecek fırsatı olmadı. Kendi döneminin getirdiği onca zorlukla, sefaletle ve üzüntüyle tek başına mücadele etti. Talihsiz bir hayatı olmasına rağmen her şeye göğüs gerdi, hayatına devam etti. Bedenini ve zihnini tamamıyla yaşadığı hayata adayarak elinden gelenin en iyisini yaptı. Neden annemin de hayalleri olabileceğini hiç düşünmedim?

Abla

Kafamı hurma ağaçını dikmek için açtığım çukura sokmak istiyorum. Ben annem gibi yaşayamıyorsam, neden o öyle yaşamak zorunda kaldı? Neden bunlar annem bizimleyken hiç aklıma gelmedi? Onun kızı oduğum halde , diğer insanların arasında kendisini ne kadar yalnız hissedebileceğini neden bilemedim? Her şeyini bizler için feda etmiş olması ve onu kimsenin anlamamış olması adil mi?

Abla. Bir gün için bile olsa tekrar onunla birlikte olabilecekmiyiz dersin? Sence onu anlayabilecek, öykülerini dinleyebilecek miyiz? Zamanın sayfalarına yazılmış ama gerçekleşmemiş hayalleri için onu teselli edebilecek fırsatımız olacak mı? Bana sadece birkaç saat dahi verilse yaptığı her şeyi sevdiğimi, bunları yapabildiği için onu sevdiğimi, kimse hatırlamasada onun hayatını sevdiğimi söylemek isterdim. Ona saygı duyduğumu söylemek isterdim. Abla lütfen annemden umudunu kesme, lütfen annemi bul.

.

 

Marc Levy

 

“İşten eve yorgun döndüğünüz bir gün, banyo dolabınızın içinde bir kadın bulsanız ne yapardınız? Hele bu kadını sizden başka kimse görüp sesini duyamıyorsa? Genç ve güzel bir doktor olan Lauren, bir trafik kazası sonucu bitkisel yaşama girer ve çalıştığı hastaneye getirilir. Lauren’in bedeni hastanenin yoğun bakım odasında yatarken ruhu özgürce dolaşmaya başlar. Lauren’in ruhunun en önce gittiği yer elbette yıllarca oturmuş olduğu, ama bitkisel yaşama girdikten sonra genç Amerikalı mimar Arthur’a kiralanmış olan apartman dairesidir. Ayrılmaz ikili gibi birlikte yaşamaya başlayan Lauren ile inanılmaz olana inanan Arthur’un arasında duygusal bir yakınlaşma olması kaçınılmazdır. Öte yandan Lauren’in görünmez bedeniyle katıldığı bu birliktelik, genç adamın başını derde sokmakta gecikmeyecektir. Kimi zaman güldüren, kimi zaman hüzünlendiren anlatımıyla Keşke Gerçek Olsa modern bir peri masalı. Beklenmedik bir sona ulaşana kadar bir solukta okunan bir roman”

Son yıllarda okuduğum en güzel kitaplardan birisi “Keşke Gerçek Olsa” Filme uyarlanmış hali olan “just like heaven”‘ıda  bir kaç kez seyrettim. Bu kitap sayesinde buldum Marc Levy’yi sonrasında bütün kitaplarını okudum ama hiç biri ilk kitabı kadar etkilemedi beni.

Marc Levy

Marc Levy’nin  bütün dünyada çok sevilen bir yazar oluşunun hikayesi , oğluna yazdığı bir öyküyle başlar. Küçük oğlu için yazmıştır bu öyküyü ama öyküdeki erkek karakter aslında oğlunun büyümüş halidir.  Levy’nin senaryo yazarı kız kardeşi öyküyü bir yayın evine göndermesi konusunda Levy’yi  cesaretlendirir ve kitap basılır. Dünya çapında büyük bir başarı elde eden kitap, aylarca çoksatar listelerinin başından inmedi ve otuza yakın dile çevrildi. 2005 yılında Steven Spielberg (Dreamworks)  Öyküyü başrollerinde Reese Witherspoon ve Marc Ruffalo’nun yer aldığı “just Like Heaven” adlı bir sinema filmine uyarladı.

ve dünya 40 yaşından sonra ünlü olan Marc Levy’yi tanıdı. Tabii bende:)))

 

 

 

Sitede yayınlanan fotoğraf, metin ve tariflerin tüm hakkı elvanbasustaoglu.com'a aittir. İzin almaksızın kopyalanamaz ve kullanılamaz.